Ana içeriğe atla

NİHAT YASA, KİTABIMIZ SONRASINDA ŞU İFADELERİ DE YAZMIŞTI

“ADAM (AHMET NAİM) DEDESİNİ BİLMİYOR, 100 SENEYİ NEREDEN BİLECEK”

1-BİR: 2013 yılındaki bir telefon görüşmemizde bize “Uzun Mehmet efsanedir, bunu zaten Sakaoğlu yazdı” diyen Sayın Yasa daha neler yazdı, bakalım.


7 Kasım 2015’te Pusula Tv’de Kadir Tuncer ile bir program yapmıştık. Bu program sonrasında Nihat Yasa “Zonguldak-Ereğli bölgesinde Uzun Mehmet yok desen adamı keserler. Onun için bu tartışmalar pek sağlıklı olmuyor. Ama gerçekleri de söylemek lazım” diye yazmıştı. Hatta sözlerinin devamında “Zor bir konu olan Uzun Mehmet'de bu konulardan biri. (Çetin) Programda Sina Çıladır'dan bahsetmekte ve onun yazısını kaynak göstermektedir. Böyle tarihi bir konuda Sina Çıladır'ın yazısı kaynak olabilir mi? Ne demiş, Sina Çıladır 16 Kasım 2014 tarihinde Yeni Ufuk'ta "Gericiler Uzun Mehmet'e niye saldırıyor" başlıklı yazısında Zonguldak’ta taşkömürünün ilk kez kim tarafından bulunduğunun, Zonguldak Halkevi’nin bünyesinde oluşturulan (1932) üç kişilik bir Komisyon tarafından araştırıldığını ve sonuçlandırıldığını biliyoruz. Üç kişilik Komisyon şu kişilerden oluşuyordu : Hüseyin Fehmi İmler, Tahir Karaoğuz ve Ahmet Naim Çıladır.”.. “Burada Uzun Mehmet konusu yüz yıl önceki olay. Adam dedesini bilmiyor, yüz seneyi nereden bilecek..!”.. Evet bu ifadeler de Sayın Yasa’nın..

Sayın Yasa; Ahmet Naim için (1932’ler kast edilerek) “dedesini bilmiyor, yüz sene önceki bu hikayeyi nereden bilecek” diye Çıladır’ı tenkit ediyordu ama sonrasında kendisi 187 yıl önce yaşanan aynı hikaye ve kişiler üzerinde uzun uzun köşe yazıları yazacaktı. Hem de Uzun Mehmet ironisi ile dalgası ile…

2-İKİ: “UZUN MEHMET YOK DESEN ADAMI KESERLER” Mİ?: Şimdi yazacağım şu ifadeleri bu köşede 24.11.2015’te yayınlamıştık:

“Hazırladığımız “UZUN MEHMET” adlı kitabımızdaki bilgilerin paylaşılması isteğiyle Zonguldak’ta yayın yapan PUSULA TV’de bir tartışma programına davet edilmiştik (7 Kasım 2015-Atilla Öksüz’le Artı Eksi). Bu program, üç saat kadar sürmüştü. Sonrasında bu tartışma programımız da sosyal medyada yer aldı. Bir paylaşımda bulunan şu ifadeler (keşke yazılmasaydı) bizi üzdü: “Zonguldak Ereğli bölgesinde Uzun Mehmet yok desen, adamı keserler..” Üzüldük çünkü biz, insan kesmenin hayalini bile nefretle karşılarız.

EVET, bu söz de N. Yasa’ya ait..

3-ÜÇ: “(UZUN MEHMET, VAR DA DİYEMEM – YOK DA DİYEMEM”

Sosyal medyada: 9 Aralık 2015’te; “Ders kitaplarında kömürü bulduğu söylenen Uzun Mehmet hayal mi” şeklinde kendisine yöneltilen soruya Nihat Yasa “hassas bir konu, kendi adıma söyleyeyim ki, var da diyemem yok da diyemem” şeklinde cevap vermiş idi. Yani var olduğuna dair de yok olduğuna dair de bilgisi-tezi yok.. Var olan; sadece ortaya konulanları YOK SAYMAK. Hem de ironik yazılarla. İstemezük diliyle..

4-DÖRT: “UZUN MEHMET’İN KÖMÜRÜ BULDUĞUNA İTİRAZIMIZ YOK”

Nihat YASA 31.12.2015 tarihli “Uzun Mehmet’i Hacı İsmail Ağa mı zehirletti?” başlıklı köşe yazısında, Sina Çıladır’ın 10 Kasım 2015 tarihli Yeni Ufuk Gazetesi'ndeki “Uzun Mehmet” başlıklı yazısına yönelik olarak Nihat Yasa: “Sina Çıladır’ın, Uzun Mehmet'in kömürü bulduğu kısmına herhangi bir itirazımız yoktur. Çünkü kömürü Uzun Mehmet'in bulduğu görüşü zaten Osmanlılardan gelen bir bilgidir” diye yazmıştı.

Nihat Yasa bu köşe yazısının son paragrafında aynen şu ifadeleri yazıyor: “Uzun Mehmet’e “Palavradır, masa başında oluşturulan bir kahramandır, hayalidir” falan da diyemem. Ancak hiçbir yerde Hacı İsmail Ağa'nın, Uzun Mehmet’i zehirlettiğine dair bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu nedenle Hacı İsmail Ağa kısmına tamamen palavradır diyebilirim.”(Bakınız:http://www.kurucasile.gen.tr/uzun-mehmeti-zehirleten-ismail-aga-miydiyoksa/)

5- YASA: “UZUN MEHMET HAKKINDA İRONİK YAZI YAZDIM”

Bartın Halk Gazetesinde UZUN MEHMET başlığı ile bir İRONİK yazı yazan Yasa şu ifadeleri belirtir: “Kestaneci köylü Uzun Mehmet? Kestaneci köyünden kalksın gitsin dağ yolundan, Neyren deresine kadar insin, yıksın çuvallarını değirmenin ortasına? Değirmenci de desin ki; - Hey Uzun Mehmet Ağa, sana sıra gelmez, sen var git biraz dolaş, oyalan, sonra gelirsin desin? Ne yapsın Uzun Mehmet Ağa, değirmen de kalabalık, hakikaten değirmencinin dediği gibi. Bu değirmende kendisine sıra çok geç vakit gelir. O da biraz dolaşmaya çıkmış, dere kenarında ilerlemiş, birden gözüne moloz yığınları arasında siyah taşlar ilişmemiş mi! Bu siyah taşlar çok farklı imiş, hemen değirmene dönmüş Mehmet? Bulduğu bu taşları kimseye çaktırmadan değirmende yanan ocağa şöyle bir fırlatmış. Bir iki dakika bekledikten sonra, hani, Arşimet yıkanmak için bir hamama gittiğinde, çırılçıplak olarak "buldum, buldum" diyerek hamamdan fırlamış ya, Uzun Mehmet de aynı Arşimet gibi "buldum, buldum" feryadıyla ile değirmenin kapısından dışarı fırlamış... Çünkü ocağa attığı siyah taşlar öyle mükemmel surette yanıyormuş ki. Kömürü böyle bulmuş Uzun Mehmet?”.. Yasa: “İsterdim ki; Uzun Mehmet gerçek olsun, 65-70 yaşlarında değil de, 25-30 yaşlarında olsun. Taşı sıkıp, suyunu çıkartan bir yiğit olsun. Güçlü kuvvetli, iki-üç kişinin baş edemediği civan bir delikanlı, bir pehlivan olsun. Hem de kömürü bulsun (!) Uzun Mehmet?” 30.06.2016- http://www.bartinhalkgazetesi.com.tr/uzun-mehmet-2444m.htm

SAYIN YASA ŞUNU ÇOK İYİ BİLİYOR

1-Bugüne kadar “Uzun Mehmet Efsanedir” diyenlere ilk defa Recep Çetin “Hayır, gerçek bir kişidir” demiştir. 2- “Uzun Mehmet efsanedir” diye makale yazanlara (Türkiye çapında: Necdet Sakaoğlu, Mustafa Armağan, Erhan Afyoncu, Soner Yalçın gibi yazarlar içinde) (Zonguldak’ta Ekrem Murat Zaman, Kadir Tuncer, Erol Çatma vd.) (Bartın-Kurucaşile’de Nihat Yasa) (Kdz Ereğli’de Gürdal Özçakır, Sadun Duran vd) yönelik olarak; Ereğli’den, (ilk defa olarak) Recep ÇETİN karşı tezi ortaya koymuştur. Bu tez: “UZUN MEHMET GERÇEK BİR KİŞİDİR VE EREĞLİ’DE SOYU SÜLALESİ BULUNMAKTADIR”

Yine Recep ÇETİN, bu tezini desteklemek için Kestaneci Köyünün 1830 yılı Osmanlı Nüfus kayıtlarını ve 1844 yılı temettuat kayıtlarını ortaya koymuştur. 1903 yılında “UZUN MEHMET KESTANECİ’DENDİR” diye yazan gazete metnini-belgesini ilk defa olarak kamuoyuna sunan da ÇETİN’dir. 1925’te yayınlanan MESLEK Gazetesindeki (kömürün Uzun Mehmet tarafından bulunduğu bilgisini) R.Çetin’in kitabında gördünüz.. 1892 yılına ait Sabah Gazetesindeki “Kömür Havzasının Köseağzı’ndan başladığı” bilgisini belirten gazete ifadelerini-belgesini de yine Çetin’in kitabında bulmuş olmalısınız… Yasa’nın yazılarında bahsettiği birçok

bilgi ve belgenin KAYNAĞI R.ÇETİN’in ortaya koyduğu kitap ve içinde paylaştığı bilgi-belgelerdir. (İtiraza gerek yok, 2013’teki telefon görüşmemiz yukarıdadır). Yani Yasa, bizi-bizimle kırdırmaya çalışmaktadır. Oysa Yasa da biliyor ki insanlar bir niyet için yola çıkarlar ama yolda hata da yapabilirler. (Yani; ameller, niyetlere göre değerlendirilir Sayın Yasa). Neydi bizim niyetimiz: Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin yani Devletin tezi olarak ortada duran Kömürün Kaşifi (Ereğlili) Uzun Mehmet’in gerçek bir kişi olduğudur. Allah aşkına, elinizde hiçbir belge olmadan nasıl da UZUN MEHMET EFSANEDİR diye milletimizin zihnini kirletiyorsunuz, bir aileyi nasıl yok ediyorsunuz?. Devlete millete nasıl kafa tutuyorsunuz.?

Ayrıca, 1 Cemaziyelahir 1256 yani 31.07.1840 tarihli CERİDE-İ HAVADİS (Hamdi Genç’in de bahsettiği) ilgili gazete sayfasını-belgesini, ilk defa olarak bizim kitabımızdan okumadınız mı?. O belgede şunlar yazıyordu: “..Karadeniz sahilinde Ereğli’ye yakın bir yerde bulunan kömür yataklarında mühendislerin yapmış olduğu incelemeler sonucunda bulunan kömürün, İngiltere ve diğer yerlerden gelen yağlı ve dayanıklı taşkömürü ile aynı nitelikte olduğu ifade edilmekteydi”. Biz bu belgeyi paylaştık, hem de OSMANLICA şekliyle. Ama Yasa bu belgedeki bir günlük tarih çeviri hatasını yakalamış ya şu soruyu sormuş:

OYSA;Yukarıdaki belge ve bilgi bile Yasa’nın “kömür 1829’da bulunmadı; 1841’de bulundu” tezini çürütmüştür.

YÜKSEL YILDIRIM AĞABEY, DUY SESİMİ “BUNLAR HALA, BENİ YORUYOR”

PUSULA’da yazan Sayın Yüksel Yıldırım, bölge tarihi üzerine araştırmalar kaleme alan bir yazardır. Kendisi ile tanışmışlığımız (şimdilik) olmadı. 16.03.2017’de “BİZE HER YER UZUN MEHMET” başlığıyla bir araştırma yazısı kaleme alan Yıldırım’ın yazısını okuyunca bir yorum yazmıştım. “BENİ ÇOK YORDULAR” demiştim. Hatta Sayın Yıldırım yorum için “UZUN MEHMET’İ YAZAN RECEP ÇETİN’DEN MESAJ VAR” notunu düşmüştü. Evet, Yüksel

Ağabey “Uzun Mehmet hakkında ironik yazılar yazan YASA, bak yine şahsımızı yormaya devam ediyor, güya kitabımıza değerlendirme yapıyorum diyerek şahsımıza 30 kadar soru yöneltmiş. Cevap versen de soracak vermesen de durum aynı, bunu da biliyorum.

Neyse. Bu yazıda birçok sorusu cevabını bulmuştur ama (yine de anlamadım, cevap şöyle olmalıydı-böyle olmalıydı) diyecektir. Çünkü aynısını ALEMDAR konusu üzerinde de yapmıştı. Rizeli torunları Ereğli’ye gelmelerine rağmen; “RECEP KAHYA’NIN RİZELİ OLDUĞUNU BELGELEYİN, ÖZÜR DİLEYECEĞİM” dedi. Rizeli Şehidin ailesini de üzdü, ALEMDAR hakkında kitaplar yazan insanların ailelerini de.. Demem o ki; Sayın YASA, maalesef EREĞLİ tarihini de yoruyor, bizi de...

EVET, BENİ GERÇEKTEN YORUYORLAR: Bu yorulmada destek alacağım kişi de yok. Herkes “efsaneci” olmuş. En yakınımdaki G.Özçakır gibi.

“EREĞLİLİ KAŞİF UZUN MEHMET VE HACI İSMAİL AĞA” başlıklı yazımıza yorum yapan (Ereğlili) tarih öğretmeni G.Özçakır; “Sayın ÇETİN gerçekten işiniz çok zor. Sayın YASA'nın tespitleri kendi içinde hepsi çok tutarlı ve mantıklı yani belirli bir tarih metodolojisi gerektiriyor. Sayın YASA'yı acelecilikle suçlamışsınız ama sizin kitapta aceleye gelmiş gibi gözüküyor. 27.01.2016” diye yazıyor.

Şahsıma her fırsatta akıl verircesine yönlendirmelerde bulunan Sayın Özçakır’a bu arada şu bilgiyi ileteyim. “Yasa’yı ben acelecilikle suçlamadım, bizzat kendisi “bu çalışmayı kısa sürede hazırlamaya çalıştım” diye yazdı. Kime mi, dostunuz Duran’a. Ki Duran, Yasa’nın yazdığı (Uzun Mehmet aleyhindeki) bir yazıya hemen (durmayıp) şunları yazmıştı: “Değerli araştırmanız için teşekkürler. Okuyup araştırılarak, titizlikle yapılan tarih çalışması böyle olur. Kendilerini ‘tarihçi’ addeden bazılarına ders olacak içerikte bir çalışma”. Sayın Özçakır doğru söylüyor, işimiz zor çünkü “hepiniz” bir arada, “hedefiniz R.ÇETİN ve yazdığı UZUN MEHMET gerçeği”..

EROL ÇATMA: “UZUN MEHMET 1870’Lİ YILLARA KADAR YAŞADI”: Çatma (10.08.2016) Susma Gazetesinde şu ifadeleri belirtir: “Uzun Mehmet’in Hacı İsmail tarafından zehirlenmesine de hiç katılmıyorum. Ben, Uzun Mehmet’in 1870’li yıllara kadar yaşadığına inanıyorum. Elimdeki belge: “Mütevfa (ölü-ölmüş) Uzun Mehmet’in Maden-i Hümayun veznesinden alacağı olan 9.377 kuruşun gelen arz ve işarı üzerine Hafız Raşid Efendi’ye verilerek gönderildiğinden ulaşmasının beyan ve işarı 15 Şubat 1876 tarihli yazıyla haber verilmiş, paranın meclisi deavi marifetiyle yetim sandığına teslim olunduğu cevabı meclisten ifade kılınmış olmakla ol bab da. 16 Şubat 1876” Şeklinde bir bildirim yapıyor… Bu belge, “Kömürü bulan Uzun Mehmet” vurgusunu yapsaydı hiç şüphe kalmazdı. Fakat Osmanlı’da taşkömürünü bulan Uzun Mehmet gibi önemli bir şahsın, özellikle Havza yazışmalarında “Kömürü bulan” gibi bir tanımlamaya ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum. Ama yine de “ budur” diyemiyorum. (Not: Çatma’nın ‘elinde’ olduğunu belirttiği belgenin kaynağını belirtmemiş olması da manidardır.)

Evet, yukarıdaki ifadeler Çatma’nın.. Çatma’ya göre Uzun Mehmet 1870’li yıllara kadar yaşamış!.. Bunun için de (1820’lerde yaşadığı belirtilen) Hacı İsmail tarafından öldürüldüğü iddiasına inanmıyormuş! Fakat UZUN MEHMET adlı kitabımızda da belirttiğimiz üzere Kestaneci’deki Uzun Mehmet ailesi ta o zamandan bu yana erkek çocuklarına MEHMET adını sıkça vermişlerdir.

Şöylece açayım.. 1830 yılı nüfus sayımında “Uzun Mehmed oğlu MUSTAFA bin MEHMED, yaş 40” görülmektedir... Yani “Uzun Mehmet oğlu” soy ailesinden MEHMED’in oğlu Mustafa..

1845 yılı temettuat belgelerinde, Kestaneci’de 5 nolu hanede “Uzun Mehmed oğlu İBRAHİM bin MUSTAFA” yaşar. 1830’da 40 yaşında olan MUSTAFA’nın 4 yaşında İbrahim adındaki oğlu (d-1826) dışında, 1835’te MEHMET adlı başka bir oğlu olduğu (belgede) belirtilmektedir. Hatta 1830’daki Mehmet oğlu MUSTAFA’nın “30 yaşındaki kardeşi Halil”in de 1835 doğan oğluna yine kardeşi gibi MEHMET adını verdiğini görüyoruz.

Şimdi bu kadar Uzun Mehmet oğlu soy ailesine ait olan MEHMET’lerden sonra, ‘Erol Çatma’nın ‘UZUN MEHMET’in 1870 yılına kadar yaşadığı iddiası” dayanaksız görünmez mi?. Kaldı ki bahsettiği yıllarda “Uzun Mehmet oğlu” ailesine ait birkaç tane MEHMET adlı kişiler yaşamışken ve kömürü bulduğu belirtilen Mehmet’in, Padişah II. Mahmut döneminde (1808-1839) yaşamış olduğundan bahsedilirken..


KÖMÜR II. MAHMUT DÖNEMİNDE KEŞFEDİLDİ


“Cedd-i emced-i pâdişâhî cennetmekân Sultan Mahmud Hân-ı adlî zamân-ı saltanatlarında KEŞFEDİLİP, vâlid-i mâcid-i hazret-i cihânbânî firdevs-âşiyân Abdülmecid Han-ı Gâzî Hazretlerinin âvân-ı hilâfetlerinde cevher İHRÂCÂTINA BAŞLANILAN ve masdar-ı envâr-ı füyûzât olan asr-ı terakkiyât-hasr-ı vilîyyü'n-ni‘met-i a‘zamîde turuk ve vesâit-i mütenevvi‘a-i sanâ‘iye ve fenniyenin ihzârıyla tezyîd-i ihrâcâtına muvaffakiyet husûle gelen Ereğli Kömür Ma‘den-i Hümâyûnu cesâmet ve servet-i tabî‘iyye cihetiyle dünyâda mevcûd ma‘âdinin en büyüklerinden ve kıymet-i cevheriyesi i‘tibârıyla da en birincilerinden ma‘dûddur.” (Kaynak:BOA: Y-PRK_HH-35/86)

***

1903 tarihli Sabah Gazetesinde bizzat UZUN MEHMET’in kömürü keşfettiğinden bahsedilir. Yukarıdaki 1904 tarihli Osmanlı Arşiv Belgesinde ise kömürün II. Mahmut döneminde KEŞFEDİLDİĞİ belirtilmektedir.

***

13.07.1932 tarihli Akşam Gazetesi haberinde de şu ifadelere yer verilir: “Zonguldak Halkevi Tarih şubesi, Ereğli Havzasının tarihçesi hakkında tetkikat yapmaktadır. Bu hususta, evvelce Maadin Müdürlüğünde bulunan Hüseyin Fehmi Beyin tetkikatından istifade edilecektir. Şimdiye kadar elde edilen ma’lumata göre, ilk kömür Sultan Mahmut devrinde, uzun Mehmet isminde bir bahriye neferi tarafından bulunmuştur. Hüseyin Fehmi Bey, uzun Mehmet’in kömürü nasıl bulduğuna dair HALK ARASINDAKİ RİVAYETLERİ TOPLAMIŞTIR. . Aldığımız ma’lumata göre, Halkevi Reisi Mithat Akif Bey ve Zonguldak Gazetesi sahibi Tahir Karauğuz Bey, Fırka İdare Heyetinden Müderris zade Ahmet Bey, Hüseyin Fehmi Bey bu mesele hakkında tetkikat yapmaktadırlar”..

Bu yazıda Sayın Yasa’nın 31 Mart tarihli yazısına cevap vermeye çalışıyordum ki bir arkadaş aradı dün akşam, 3 Nisan tarihli yeni bir yazısı daha olmuş.. Anlaşılan Sayın Yasa, Alemdar üzerinde yazdıklarımızdan çok huzursuz olmuş. 2-3 gün arayla uzunca yazılar yazmış.

İşte şimdi “işiniz zor” diyen Sayın Özçakır yine haklı çıktı. UZUN MEHMET-ALEMDAR-RECEP KAHYA- ORHAN GAZİ-EREĞLİ Tarihi derken, anlaşılan işimiz zor.

Nihat YASA: “(1829) Kömürü buluyorsunuz, 12 yıl bekliyorsunuz 10 yaşında çocuğa söylesen adama güler”.. “Ben zaten kömürün 1841’de bulunduğuna inanıyorum” diye yazmaktadır.

YASA’DA , UZUN MEHMET KİTABI BEKLİYORUZ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MAZHAR PAŞA VE EREĞLİ’DE OSMANLI ÇİLEĞİ

  Yazar Sermed Muhtar Alus, 22 Mayıs 1946 tarihli Akşam Gazetesinde ÇİLEK başlığı altında şunları yazar: “Çilek hala ortalıkta kıt. Boğaziçi çilekleri, Frenk çilekleri (çilek rengi) tabirinin çıkışı. Karadeniz Ereğlisi çilekleri… Çileğe dair birkaç fıkra.. Tarihe göre ÇİLEK..”         “…Öteden beri, meyvaların kibarıdır. İstanbul’un Boğaziçi topraklarında yetişenler dünya yüzünde rastlananların en nefisi, en aliyyülâlâsıdır. Vaktiyle derlerdi ki;”         “Arnavutköyü’nünki elde bir deste güldür velakin Çengelköyü, Beylerbeyi, Anadoluhisarı tepelerinin, Kuruçeşme-Emirgan-İstinye-Büyükdere sırtlarının hatta Beşiktaş’taki Hacı Hüseyin bağı ile Ihlamur bayırlarınınkini de yabana atmayalım; berikilerden aşağı değildir.”         “Bunlara  OSMANLI ÇİLEĞİ  veya Yerli Çilek adı verilirdi. Açık pembe renkli, harikulade kokulu, orta kıtada gayet de lezizdirler. Mayıs’ın haftasın...

EREĞLİ’DE (16.YY) OSMANLI DÖNEMİ ESERLERİ

  Kenan Ziya Taş’ın “16.YY’DA BOLU SANCAĞI”nı konu edinen tez çalışmasının 184.sayfasında, 1500’LÜ YILLARDA EREĞLİ VE CİVARINDA BULUNAN BAZI TARİHİ ESERLERİ SIRALAR. 1-*Ereğli Cami-i Şerifi: Nefs-i Ereğli’dedir(içinde). Vakıfları arasında 1676 akça nakit para ile bir çok çiftlik ve tarla bulunmaktadır. (Kaynak: KK TD 547, v 208a-209b.) ORJİNAL BELGEDEKİ İFADE:  KK. TD. 547 v 208-209: Karye-i Ereğli''de Halil ve Yazıcı oğlu Durmuş''un tuttuğu çiftlik ve Kethüda İlyas''ın tuttuğu çiftlik vakfiyet üzere mutasarrıf ola gelmiş Ereğli Camii hatip ve imam olanlara meşruttur deyu mukayyettir defter-i atik-i haliya Hatip Osman ve İmam Mehmed olduğu. 2-*Kilise Camii: Bendereğli Nahiyesindedir. Müezzinine yevmi üç akça vazife verilmiştir. (Kaynak: KK TD 547, v 214a.) İlginç ve de önemli olan ise, Osmanlı Arşiv Belgelerindeki SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ adı, günümüzde yaşamamaktadır. Bu Caminin, bugün bulunduğu yerdeki adı ÇELİKEL CAMİSİ olduğu belirtilmektedir.. Aslen Ereğli’miz...

KDZ EREĞLİ ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ

  ŞEHİTLERİMİZ: Şehitlerimizin adı,rütbesi, şehit düştüğü yer ve tarihi, mezarının bulunduğu yer, ailesinin adresi aşağıdadır: *HÜSEYİN BIRAK -J.Er -Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı13/07/1993- Balı Köyü- * Halis ÇINAR-Komiser- Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı-13/07/1993- Kemer Mezarlığı- Gülüç * Asım ÇÖMETEN-P.Er- Kulp İlçesi-12/04/1994- Işıklı Köyü- Işıklı Köyü * Murat DEMİR-J.Uzm. Onbaşı- Bingöl İli Genç İlçesi-25/04/1994- Konuralp Şehitliği- Gülüç * Kudret ÖZCAN-Shh. Er.- Kars – Kağızman-14/07/1994- Şehir Mezarlığı-Kepez Mah. * Pürhan ÖZBAKIR-P.Er.- Şehir Mezarlığı-Akarca Mah. * Metin KÖKSAL-J.Astğm.- Tunceli-07/05/1996-Trabzon-Bağlık Mah. * Engin ÖZCAN-P.Er.- Hakkari ili Oltuca İlçesi Kızıltepe Mevkii-24/08/1996- Hacıosmanlar Köyü * Cafer HIRÇIN-P.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Alacabük Köyü * Ömer İNCE-J.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Armutcuk Belediye Mezarlığı-Kandilli * Kenan YILDIZHAN-J.Er- Şırnak – BeytüşşebapKontik Tepe-16/10/2000- Aydın Köyü Kabakoz Mahallesi ...