YASA’NIN SORULARINA, SORULAR: Uzun Mehmet gerçeğinin ortaya çıkması için, ‘inanmayan bir kişi olarak’ (İSTERDİM Kİ UZUN MEHMET GERÇEK OLSUN, HEM DE KÖMÜRÜ BULSUN) diyen YASA’nın, çeşitli sorular üreterek cevap bulması mı gerekir?
Diyelim ki ikna olabileceği cevaplar aldı (verildi), “tamam Uzun Mehmet gerçek bir kişidir” demesi(niz) mümkün mü? Bu konuda da “özür dilemesi(niz)” mümkün mü?. “1932 yılında varlığının tespiti üzerine yapılan çalışmalar, sizin için sahte bir kahraman üretme çalışması mı?”. Uzun Mehmet’in evine gidildiğinden bahseden 1930-40-50’li yıllardaki gazeteler hep yalan-yanlış bilgiler mi yazmışlar?1932’de AKŞAM Gazetesine konuşan “ben, Uzun Mehmet’in oğlu Mustafa’nın kızı Rukiye’nin oğlu olan Ali Rıza’yım” diyen kişi, gazeteye yalan yanlış bilgi mi verdi? O gazete, yanlış bilgi verdi ve yalandan sahte fotoğraflar mı bastı? İnsanların kendi soy kişilerini kendileri bilemez mi? Siz mi biliyorsunuz Ali Rıza’nın, Uzun Mehmet torunu olup-olmadığını? Neden insanlara inanmıyorsunuz? Neden hep hayır-istemezükçüsünüz? İnsanların kendi soylarını belirtmesine inanmayan, sizin gibi bir kişinin sorduğu sorular; o insanların gerçek tarihlerinin yanında DEĞER ifade eder mi? Çeşitli sorular üreterek, insanların kendi soyları hakkında şüpheler mi üretmek istiyorsunuz? Bu konuda hedefiniz ne? Uzun Mehmet diye birinin yaşayıp yaşamadığının nüfus kayıtlarını siz mi tutuyorsunuz? Madem o kayıtlar elinizde var, (inanmadığınıza göre) hayır böyle bir adam yaşamamıştır-alın köyün 1800 sonrasında yaşayan tüm kişilerinin listesi diyebilir misiniz?
“Bak bu listede aradığınız o isim yok” diyebilir misiniz? HEDEFİNİZ NEEE?? Bize her fırsatta (güya) sorduğunuz sorulara aldığınız cevaplarla makaleler mi yazacaksınız, yoksa “hazırladığım bir çalışma var” demiştiniz, kafanızdaki bu sorulara almaya çalıştığınız cevaplarla UZUN MEHMET YALANDIR diyen kitaba mı imza atacaksınız?
Bize sorduğu sorulara, ısrarla cevap isteyen Yasa şunu bilmeli ki “diyelim ki biz bu sorularınıza cevap vermedik ya da 1800’lü yıllara ait detay bilgi üretemiyoruz, o zaman ‘haa işte bak, cevap ver(e)miyor Sayın Çetin, yaa ben demiştim Uzun Mehmet efsane mi diyeceksiniz?” Yani o kadar belgeyi-bilgiyi yok mu sayacaksınız?.
(Bu arada şunu da belirtmeliyim: Yasa’nın Uzun Mehmet üzerine yazdığı tüm yazılarda ve en son yazdığı Serağı Bahri adlı yazıda kullandığı birçok KAYNAK (gazete-belge vb) (ilk defa) şahsımızın yazdığı UZUN MEHMET’ten temin edilmiştir, yani bu kaynakları 80-120 yıl sonra ilk defa kamuoyuna paylaşanın da bizim kaynağımız olduğu bilinmelidir. 1903 Sabah Gazetesi de 1935 Ulus Gazetesi de bizim çalışmalarımızda (aradan geçen 82-114 yıl sonra) kitabımızda paylaşılmıştır. Sonrasında da güya şahsımızı da hedef alırcasına yeni yeni yazılar üretilmeye başlandı. E tamam da bu belgeleri kaynakları, aradan geçen o kadar zaman sonrasında ilk defa kamuoyuna ve yeni araştırmalara kaynak olmaya paylaştığımızda, hata mı yapmış olduk!..
Bakın Sayın Yasa “Seraği Bahri” başlığıyla yazdığı yazıda şunu yazıyor: “Peki bu gemi (adı) ilk olarak nerede geçiyor.? Bugüne kadar yapmış olduğum araştırma ve incelemelere göre 12 Aralık 1935 tarihli Ulus Gazetesinde geçiyor. Öncesinde bu gemi ile ilgili bilgi var mı ben görmedim-(2017)”.. Fakat bu gazeteyi de Kasım 2015’te yayınladığımız UZUN MEHMET kitabımızın 252-253. Sayfalarında ilk defa bizim paylaştığımız da ortadadır. Hatta Sayın Yasa’nın (Uzun Mehmet-Hacı İsmail konuları ile ilgili) her makalesinde kullandığı kaynakların, ilk defa derli toplu olarak şahsımızn kitabında bulunduğu da ortadadır.
Yasa’nın yaptığı, ortaya ilk defa koyduğumuz bu kaynaklar arasında değerlendirmeler ve yeni tartışma alanları açmasıdır.
Bugüne kadar; “Hacı İsmail Ağa Uzun Mehmet’i öldürmemiştir, bu palavradır” diyen Yasa; son yazısında “Uzun Mehmet’i Hacı İsmail Ağa öldürmedi, onun oğlu olan Hacı İsmail Ağa öldürdü” şeklinde değerlendirme yapmış.. E yeter artık yaaa.. UNUTMAYINIZ Kİ BAŞTAN BERİ ÇIKIŞ NOKTAMIZ, UZUN MEHMET ADLI KİŞİNİN VARLIĞI-YOKLUĞU MESELESİDİR. TOPU TAÇA ÇEKEREK, “YOK ONU KİM ÖLDÜRDÜ” “YOK O, HACI İSMAİL AĞA MI” “YOK O HACI İSMAİL AĞA’NIN OĞLU HACI İSMAİL AĞA MI” bunlar işin çamura yatma tarafları gibidir.. Diyelim ki “Hacı İsmail Ağa’nın ikamet yerinde”, ya da “kendisi mi oğlu öldürdü konularında” hata yapmış olalım, maksadımız zail-yok olur mu? Diyelim ki Hacı İsmail Ağa’yı bir arşiv belgesinde tespit ettiğimiz “Hacı İsmail oğlu” lakabından dolayı biz hatalı belirttik; peki siz ısrarla “Hacı İsmail Ağa MÜFTÜ Mahallesindendir” diye yanlış bilgi yazmadınız mı? Biz; Hacı İsmail Ağa’nın oğulları 1840’lı yıllarda İstanbul’da sakin (ikamette) idiler dediğimizde Yasa şu hemen cevabı vermiş: “Bir yazar bu ailenin İstanbul’da ikamet ettiğini yazmış. Ereğli’yi yöneten ve işlerini Ereğli’de takip eden bu aile niye İstanbul’da ikamet etsin ki”.. Yani her bilgiyi RED ediyor..
Bu arada; SAYIN YASA’NIN 12 NİSAN TARİHLİ YAZISINDAN ANLADIĞIMIZA GÖRE, KENDİSİ, UZUN MEHMET KONUSUNDAKİ EFSANE İDDİALARINDAN VAZGEÇMİŞ GÖRÜNÜYOR VE BÖYLECE 2016’DA ÇIKACAĞINI BELİRTTİĞİ ‘ÇALIŞMA’NIN İPTAL EDİLMİŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ. Öyle ki Kestaneci Muhtarı için “kendisi Uzun Mehmet’in köylüsü” şeklinde ifade bile kullanmış bulunmaktadır. Anlaşılan o ki bizi çok yorduğunu belirttiğim Sayın Yasa, UZUN MEHMET GERÇEĞİNİ GÖRMÜŞ OLMALIDIR.
YASA’NIN UZUN MEHMET’İN YAŞI ÜZERİNDEKİ (YENİ) SORULARI
AYNI DURUM YASA’NIN YAZILARINDA DA MEVCUTTUR. ÖNCE UZUN MEHMET’İ “BİR AYAĞI ÇUKURDA, 70 YAŞINDA” diye tarif eden Sayın Yasa; sonra da 1771 doğumluysa 58 yaşındadır-1766 doğumluysa 63 yaşındadır-1761 doğumluysa 68 yaşındadır diye yaş tahmin bilgilerini üretmiştir. Demek ki (bize yazdığınız gibi) ilkokul 3 öğrencisi olmaya gerek yokmuş.
Bizim, 1829’da öldürüldüğü belirtilen Uzun Mehmet için ÖNCE (yani 2015’te) “40-50 yaşlarında olması muhtemeldir” SONRA da 2016’da (yaş tahmininde hatalı olabileceğimizi düşünerek) “50-60 yaşlarında olması muhtemeldir” şeklindeki tahmindeki güncellememiz, ısrarlı sorulara muhatap kaldı. “Recep Çetin bu yaş tahminlerini neden doğru üretememiştir” demenin yanında; “1830 ve 1844 Osmanlı Arşiv belgelerinin tercümesini sağlayan Recep Çetin’e; 1903 yılındaki UZUN MEHMET KESTANECİ KÖYÜNDENDİR bilgisini yazan ve keşfin hikayesini yazan Osmanlı Dönemi gazetesini kamuoyuyla paylaşan Recep Çetin’e TEŞEKKÜR EDERİZ” denil(e)memesi; “uyduruk kıytırık şeylerle, kişilerin araştırmalarına saygı duyulamaması” hazin değil mi? 256 sayfalık kitabın 2 sayfası bile 2 belgesi bile İNSAFA-VİCDANA seslenmez mi?.. “Emek” hiç mi saygı duyduğunuz kelime değil de bu tartışmalara kaynaklık edip de sonra da bel altı vuruş yapmaya başlayıp, “KALİBRE SORUNU”NUZ VAR denilecek hale gelinmesi İNSAN/İ mi İNSAF/İ mi?. ADAM/İ mi?.. ÜZGÜNÜMM:((
BU SÖZLER SAYIN YASA’NIN SOSYAL MEDYA’DA YAZDIĞI İFADELER: “Artık Ereğli-Zonguldak’ta Uzun Mehmet yok desen adamı keserler. Bu tartışmalar sağlıklı olmuyor ama yine de gerçekleri söylemek lazım” .. “Hassas bir konu, Uzun Mehmet var da diyemem yok da diyemem”.. BUNLARI YAZAN YASA, “telefonda bize söylediği sözler olarak yazmış ve bu sözlerin bizim tarafımızdan paylaşılmasına kızmış KALİBRE SORUNU demiş.. Oysa bu sözler kendisinin telefon sesi-sözü değil, sosyal medyada YAZDIĞI ifadeler.. Bu sözler (12 Nisan’da) “UZUN MEHMET HAKKINDA, BİR GÖRÜŞ BEYAN ETMEDİĞİNİ YAZAN” Sayın Yasa’nın bizzat klavyesinden çıkan ifadeler. Telefonda şahsıma söylediğini (zannettiği) belirttiği “birkaç cümle şeyler” değil. Oysa, telefonda sadece Sakaoğlu’nun “Uzun Mehmet efsanedir, sözünü-yazısını ve buna kendisinin de inandığını” paylaşmıştı.
Peki Sayın Yasa’nın bize yönelttiği KALİBRE SORUNU NE DEMEK: Ne söylediğini, ne yazdığını, söylediğinin-yazdığının ölçüsünü ve nereye varacağını bilememek olabilir mi?.. KALİBRE SORUNUNUN GERÇEK ANLAMI BU MU ACABA?.. ACABA, MUHATABA KALİBRESİZ DEMEK KALİBRELİ OLUNDUĞUNU MU GÖSTERİR? Bilmiyorum ama bu tarz ifadeler, bize yakışmıyor ve inanın ki bu tahkir edici ifadeler içimi acıtıyor. Neyse, durum buydu..
Sonuçta ÖNCE; “1829’da Uzun Mehmet diye biri yaşamamıştır ve kömür de 1841’de bulunmuştur” diye yazan Sayın YASA, inanıyorum ki GERÇEK BİR KİŞİ OLDUĞUNU GÖRDÜĞÜ UZUN MEHMET’İN NE ZAMAN DOĞDUĞUNU VE NE ZAMAN ÖLDÜĞÜNÜ ISRARLA SOR(GUL)AR hale gelmiştir.. Takdir edecektir ki “biz Ereğli’nin 1820’ler Nüfus Müdürü değiliz”; e haliyle gerçek bir kişinin 1800’lü yıllardaki yaş bilgilerinde, maddi hatalar-güncellemeler yapılmasını da anlayışla karşılayabilecektir. Uzun Mehmet’in 1800’lü yıllardaki yaşı üzerinde gerçek bilginin bulunması üzerine, bu ısrarlı çabalarını da biz de takdir etmekteyiz. Unutulmamalı ki kömürün keşfi ve kaşifi hakkındaki çalışmalar 1932’de yapılmıştır ve 100 yıl önceki konu ve kişi araştırılmıştır. Doğal olarak (her ne kadar kat’i-kesin ifadeler belirtilmiş olmasına rağmen) keşifin ve kaşifin bilgilerinde görülebilecek eksiklikler olması muhtemeldir ve eğer eksiklikleri günümüzde görüp ortaya koyabilirsek ülke tarihimize katkı sağlamamız da mümkündür. Oysa bugüne kadar yapılanlar, yani yok Halkevi ortaya attı, yok sahte kahraman üretildi, yok efsaneydi gibi TERANELERLE-REDDİYELERLE ülke tarihimize katkı sağlanamadığı ve bu şekilde fuzuli tartışmalar üretildiği de ortadadır.
Sayın Yasa, Ereğli Hakimiyet’teki çok sayıda yazımızın altına ÇOK SAYIDA YORUMLAR YAZARAK, ŞAHSIMIZI VE YAZILARIMIZI SABOTE ETMEKTEDİR. Kendisinin başkaca sitelerdeki bu şekildeki tartışmalı yorumlarını da hatırlıyorum. Örneğin (rahmetli) Ali Osman Özcan hocamızın “Zonguldak zorbalarından Ali Molla- 03 Aralık 2012” başlıklı yazısına tam üç kez yorum yazınca Sayın Hocamız kendisine şunları yazmıştı: “Sayın Nihat Yasa Bey, köşe yazısını forum biçimine dönüştürmek yakışık almamaktadır.” Yine ÖZCAN başka bir yazısına yorum yazan YASA’nın başka bir yorumuna yönelik olarak şunları
yazmıştı: “Sayın Nihat Yasa Bey, takdir edersiniz ki yazı bir köşe yazısıdır. Halka hitap etmektedir. Hakemli bir tarih dergisine yazılmamıştır.”
EVET; Sayın YASA, maalesef yazarların yazılarına birkaç kez uzunca metinlerle yorumlar yazarak ilgili yazıyı ve kişiyi sabote etmektedir. Sadece şahsımızı da değil...
KURUCAŞİLELİ YORUMU: Sayın Yasa yazdığı yazıda “Recep Çetin’in kendisi herhangi bir yorumda bulunmuyor” diye yazıp, ilk defa şahit olduğum bir iftiraya da imza atıyor. 31.12.2015’te Halkın Sesi sitesinde bir yazı yazmış ve o yazısına “kurucaşileli” rumuzuyla yorum yapılmış. O KİŞİ BİZMİŞİZ!. Yorumda “sayın yasanın daha önce uzun mehmet efsanedir dediğini duymuştuk” şeklinde ifade yazılmış, İmlasız kuralsız harflerle. Sayın Yasa neden sosyal medyada yazdıklarınızdan hareketle bir başkası aklınıza gelmedi ki diye sormuyorum. Ama şunu soruyorum: Sosyal Medyada yazdığınız Uzun Mehmet aleyhinde ifadelerinizi ve yazdığınız tarihlerini hatırlıyor musunuz? Ayrıca, sosyal medyadaki çok sayıdaki arkadaşlarınızdan birileri onları okumuş olamaz mı? Ve bu yorumu onlardan biri yazamaz mı? Bakın; bana yönelik olarak yazdığınız bir yazıda “ARTIK EREĞLİ VE ZONGULDAK’TA UZUN MEHMET YOK DESEN ADAMI KESERLER. BU TARTIŞMALAR SAĞLIKLI OLMUYOR AMA YİNE DE GERÇEKLERİ SÖYLEMEK LAZIM- 7 Kasım 2015” diye yazdınız. Peki bu sözlerinizi (Size adını belirtmek istemeyen) hiçbir Kurucaşileli (okumuş) görmüş olamaz mı?.
Görüleceği üzere 7 Kasım ve 9 Aralık yazışmalarınız ortada iken 31 Aralık 2015’te Halkın Sesi adlı yayında yazdığınız yazının altına “Kurucaşile” rumuzuyla yazılan ilgili bir cümleyi neden sadece şahsımın yazdığını düşünüyorsunuz ki?
1932 AKŞAM GAZETESİ DE YALAN BİLGİLER Mİ YAZDI?
17 Kasım 1932 tarihli AKŞAM Gazetesinin bir haberinde bulunan şu ifadeleri tekrar iktibas edelim:
“UZUN MEHMET NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?: “Bugün Uzun Mehmet ailesinden en yaşlı erkek Ali Rıza Efendi, Uzun Mehmet’in oğlu Mustafa Efendi’nin kızı Rukiye Hanımın oğludur”. “81 yaşlarında bulunan bu zatla görüştüm.”
“Bugün Uzun Mehmet ailesinden en yaşlı erkek (81) Ali Rıza Efendi, Uzun Mehmet’in oğlu Mustafa Efendi’nin kızı Rukiye Hanımın oğludur”
Bahsedilen gazete haberindeki bilgiye göre; Uzun Mehmet’in MUSTAFA adında oğlu ve onun da RUKİYE adında bir kızı var. Kaşifin (Uzun Mehmet’in) torunu olan Rukiye, 1834 yılında doğmuş ve 1923’te de vefat etmiş. Doğum yerinin AKARCA Mahallesi olmasından, babası Mustafa’nın Akarca’da yaşadığını ve Rukiye’nin, Cimitoğullarından Ali ile evlendiğini öğreniyoruz. 1932’de Uzun Mehmet torunu (81 yaşındaki) Ali Rıza “Uzun Mehmet’in, Mezarı Eyi(ü)p’tedir. Fakat yeri belli değildir” derken yalan bilgi mi vermiştir.
AYRICA: Fotoğrafını gördüğümüz (Rukiye ve Ali’den olma) Ali Rıza’nın da (1854-1933) yukarıdaki röportaj tarihinden bir yıl sonra vefat ettiğini öğreniyoruz. Onun oğlu olan Şekerci Hacı İbrahim (CİMİT)’in 1886-1978 yılları arasında yaşadığını öğreniyoruz. Ayrıca Ali Rıza’nın, İbrahim (Cimit) dışında İsmail Fikri ve Süleyman Rüştü adlarında iki çocuğu daha olduğunu da öğreniyoruz. Bu ailenin, bugün ÖZDEN ŞEKERLEME’nin sahipleri olan aile olduğu bilinmektedir
SERAĞI BAHRİ: Bu başlıkla bir yazısı var Yasa’nın.. “Bu gemi hem yelkenli, hem de 1850’li yılların bir gemisidir” .. “bu gemi ilk olarak, nerede geçiyor? Bugüne kadar yapmış olduğum araştırma ve incelemelere göre; 12 Aralık 1935 tarihli Ulus Gazetesinde geçiyor. Öncesinde bu gemi ile ilgili bir bilgi var mı, ben görmedim”.. “Ne kitaplarda, ne de Osmanlı Arşiv Kataloglarında 'Serağı Bahri' adlı gemiye rastlamadım” diye yazmaktadır. Yani belirttiği gibi “Uzun Mehmet’in yaşadığı dönemin gemisi değil” imiş. Bu arada gemi adının telaffuz hatasından dolayı farklı adlarla anılmış olduğuna değinen Sayın Yasa, bizim 1820’li yıllara ait yani Uzun Mehmet’in yaşadığı yıllara ait olduğunu belirttiğimiz Şİ(Ü)CA’I BAHRİ adlı gemi üzerinden niye araştırma yapmak istememiştir, bilmiyoruz.
SAHAFTAN KİTAP (Ç)ALMAK: Sayın Yasa 12 Nisan tarihli yazısında ilginç şeyler yazıyor. Telefonda konuştuğumuzu zannettiği ifadelerinin, yazımızda belirtilmesine dair “etik olmadığı gibi ahlaki de değil. Bu bir kalibre sorunu” diyor. Ama Yasa şu ilginç ifadeleri de yazıyor: “..Recep Çetin’in Uzun Mehmet kitabı basılmış, ancak satışa sunulmamıştı. Değerli bir kardeşimizin vasıtasıyla, ANKARA ADİL HAN’daki bir SAHAF’ta olduğunu öğrendiğimde, bu handaki başka bir sahaf kanalı ile o akşam kitabı ayırttım ve ertesi gün de kitabı edindim”.. Bu ifadelerin hesabını hukuki yollarla soracağım. Ama şunu belirteyim. Bu kitabı ben ücreti mukabilinde Ankara’daki bir matbaada 1.000 adet bastırdım. Hepsi şahsıma gelmesi karşılığında. İlginç ve iğrenç olan; benim malımın benden habersiz olarak daha matbaa aşamasında (güya) sahaflara düşmesi.. Düşüren adam kim bilmiyorum, satışa sunulmamış kitap sahafa nasıl düşmüş bilmiyorum ama peşindeyim. Benim için bu durum, 1000 kitabımdan 1’inin çalınması anlamına gelmektedir. Parasının da hiçbir değeri yoktur. Yasa’nın bu ifadesi de kitabımın sahafta olması! da SUÇTUR. “ETİK”MİŞ “AHLAK”MIŞ “KALİBRE”YMİŞ, hiçbiri bu durumu karşılayamaz. Kaldı ki Yasa, kendisine hediyemiz olarak posta ile iletmiş olduğumuz başka bir kitabımızı bile birkaç kez tenkit etmiştir.
SON NOT: Bu tartışmaların doğru olmadığını daha önce Sayın Yasa da belirtmişti. Kendisinden ricamız: yazılarımızın altına uzunca yorumlar yazıp, UZUN MEHMET’i daha fazla tartışmaya çekmemesidir. Bir gerçeği, tartışmalarla, vurdukça tozutmalarla maalesef yok etmek mümkün değildir. Kaldı ki ne kazanacaksınız ki? Devletin ve milletin inandığı, bu bilgi ve belgelere, sizin inanmayışınız neyi değiştirecek ki?. Lütfen, daha fazla zamanımızı (bu konuda) harca(t)mayın! Ya(z)(p)acak daha çok çalışmalarımız var..
YORUM: ÖNCEKİ YORUMUMUZDA ŞUNLARI YAZDIM: "Çevrenizde herhangi bir ilkokul üçüncü sınıf öğrencisine bu soruyu sorduğunuzda cevabı rahatlıkla alabilirsiniz… Matematikçi olmanıza dahi gerek yoktur..! (Halkın Sesi-31 Aralık 2015).. Öyleyse, siz de alabilirdiniz!.. Demek ki çevrenizde ilkokul öğrencisi bulamadınız!. Neyse.. (Lütfen, üslup seviyesini muhafaza ediniz). O zor sorunuza da (diğer yazı(LI)mızda; kopya hazırlayarak, dersimize iyice çalışarak!) cevap vermeye çalışalım." BU İFADELERİN İÇİNDE; İLKOKUL 3.SINIFA GİTMİYORUZ AMA DİĞER YAZI(LI)MIZDA SORUNUZA CEVAP VERMEYE ÇALIŞALIM DEMİŞTİM. AMA SİZ HER GÜN YENİ SORULAR SORUYORSUNUZ.. DURMAKSIZIN.. BU SIKIŞTIRMANIZIN NEDENİ NE OLA Kİ..YOKSA 2016 YILI İÇİNDE ÇIKARMAYI DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ "ÇALIŞMA"YA DESTEK Mİ İSTİYORSUNUZ: BİZDEN BEKLEDİĞİNİZ! YANLIŞ CEVAPLARLA.. Saygılarımla.
“SATIŞA SUNULMAYAN” KİTABIM, MEĞER SAHAFLARDA DEĞİLMİŞ: Önceki Yazımızda şunları yazmıştık: (Yasa şu ilginç ifadeleri de yazıyor: “..Recep Çetin’in Uzun Mehmet kitabı basılmış, ancak satışa sunulmamıştı. Değerli bir kardeşimizin vasıtasıyla, ANKARA ADİL HAN’daki bir SAHAF’ta olduğunu öğrendiğimde, bu handaki başka bir sahaf kanalı ile o akşam kitabı ayırttım ve ertesi gün de kitabı edindim.” “Bu ifadelerin hesabını hukuki yollarla soracağım, dedim) ..
KİMDEN HESAP SORMALIYDIM. 1-(Belirtildiği gibi) DAHA MATBAA AŞAMASINDAYKEN, KİTABIMIN SAHAFA DÜŞTÜĞÜNÜ İDDİA EDEN YA DA YİNE ÇARPIK BİR BİLGİ YAZAN YASA’DAN MI? 2-Yoksa, KİTABIMIN HEPSİNİ BANA İLETMEK DURUMUNDAYKEN SAHAFLARA DÜŞMESİNE NEDEN OLAN MATBAADAN MI?.. Bunları düşünürken YASA yeni yorum yazdı.
( İhtimal, senin dağıttığın kitaplardan biri sahafa düşmüş. Ben de sahaftan bu kitabı almışım) diye yazdı. HEE, DEMEK Kİ İLK YAZDIĞI BİLGİ YANLIŞMIŞ. YANİ “SATIŞA SUNULMAYAN” KİTABI DEĞİL, DAĞITTIĞIM BİR KİTABI ALMIŞ.. HEM DE (bu kitabı, 2015 aralık ayının son haftası Nadir Kitap’tan aldım) diye yazmış..
OYSA, Bunları yazan YASA, 12 Nisan’da “yeni basılmış ve satışa sunulmamış kitabı aldım” demişti. Meğer yine YANLIŞ bilgi yazmış.. Çünkü kitabımız 2015-Ekim sonunda basıldı ama YASA “2015-Aralık sonunda aldım” diye ifadelerinde düzeltme yapmış....
Sonuç olarak MATBAA AŞAMASINDAYKEN KİTABIMIN BAŞKA BİRİLERİNE SATIŞINI ENGELLEDİĞİ ANLAŞILAN “MATBAAMIZ GÜVEN KAZANDI” VE “KENDİLERİNE AÇILABİLECEK BİR DAVA DURUMU BÖYLECE GİDERİLDİ.
18.4.2017 11:02:38
Yorumlar
Yorum Gönder