YERLİ VE MİLLİ: Yazar Mustafa Kutlu bir yazısında şunları yazıyor: “Ülkenin yerli ve milli bir kültür politikası yok. Hatta herhangi bir politikası yok”.
Bakın; EREĞLİ’nin YERLİ ve MİLLİ değerlerini (konusu
TARİH olarak) yıllarca bu köşede dile getirmekteyiz. Yani YERLİ (bu kentin) ve
MİLLİ (milletimize ve dinimize has) konularını bu köşede işlemekteyiz.
Gerektiğinde YERLİLİK ve MİLLİLİK için tartışmalar içine girmekteyiz. Bugüne
kadar YERLİlik gereği sadece KENDİ YERİMİZİN-KENTİMİZİN tarihi ile
ilgilenmekteyiz. Haa; Heraklea adlı YERin değil, Bendereğli-EREĞLİ adlı,
halkımızın YERİ ile ilgilenmekteyiz. MİLLİ
olarak ise sadece Milletimizin, Anadolu’muzun, Selçuklu’muzun, Osmanlı’mızın ve
Türkiye’mizin değerleri ile ilgilenmekteyiz.
Bu yönde ilk ilgi alanımız; kentimizi (bizim YERimizi),
Türk ve İslam beldesi yapan, bu uğurda emek veren kişilerdir. Bunun için de
ORHAN GAZİ VE BİR FETİH adıyla kitap hazırladık. Yine, YER’imizin (kendimizin)
UZUN MEHMET’imizin yok sayılması üzerine, başka bir kitap daha hazırladık.
Sultan Orhan
ve Sultan Süleyman Camilerimizi, Hacı Baba’mızı bu köşede tanı(t)maya ve
yaşatmaya çalıştık. Hatta birileri
bize “taktı”. Çünkü onların İspanyol, Fransız (YERimizden ve MİLLİyetimizden
olmayan) akıl hocaları vardı.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI: Yeni Milli Eğitim Bakanımız Ziya SELÇUK’un: “Kendi ego davamız olmamalı. Yeteneğinle bir yere gelirsen bu anlamlı olur. İlişkilerle bir yere gelmeye çalışırsan bu, Allah’ın gücüne gider. Bir okul müdürünü ilişkisinden dolayı atarsanız adaletsizlik olur. Gidişat yeteneğe doğru gitmeli. İlke temelli çalışalım referans temelli değil. Gerçek bir ekip oluşturun. Ekibinizi sıkıca kucaklayın” ifadelerini kullanması sevindirici.
Bu arada bir anımı belirtmeliyim: 2003-2004 diye hatırlıyorum, yakın akrabam olan bir siyasi kişi, şahsıma İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğünü teklif ettiğinde, ret etmiştim. Fakat sonradan gördüm ki birçok öğretmenin “olmazsa olmazı” gibi büyük bir iştiyakla, makama gelmek istemelerinin nedenini hala anlamış değilim. Çünkü birçok öğretmen, önce ÖĞRETMEN, sonra da başka vesilelerle OKUL MÜDÜRÜ, ŞUBE MÜDÜRÜ ya da MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ olmak istiyor. Sonra da SİYASİ heyecanlar yaşamak istiyor.
Düşünebiliyor musunuz; mesleğe herhangi bir dersin-branşın öğretmeni olarak atanmış bir kişinin, uzun yıllar ilgili yöneticilik makamlarında yer aldıktan sonra, kendi mesleği ve branşından hiçbir birikimi kalmadan emekliliğe sevk edilmiş olmasını.. Mesela Fransızca Öğretmeni olarak devlet memuru atanmış bir kişinin bu mesleğini bırakarak, yöneticiliğe geçmiş ve emekli olurken, kenti gezmek üzere gelen bir Fransız gence “bonjour-merhaba” diyemeyecek olmasını, düşüne biliyor musunuz? Ya da Türkçe öğretmeni olarak mesleğe atanmış bir öğretmenin; Kurucu Müdür-Yeni Bina-Ek Bina derken yıllarca okul binalarını iyileştirme işleri ile meşgul olup, müdür olarak görev ifa edip, Türkçe branşından birikimlerini yitireceğini düşüne biliyor musunuz?
EĞİTİM-BİR BAŞKANI ZİYA BABAL: Ziya Bey’in sosyal medyada paylaştığı şu mesajlarını tekrar etmekte fayda gördüm:
“Görevde yükselenlerle fotoğraf çektirip, düşene ilk tekmeyi biz atmayız. Neferi olmadığımız bir savaşın ganimetinden de pay istemeyiz. Kısaca bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek duymuyor, düz yaşamaya, diklenmeden dik durmaya çalışıyoruz. Bizi sonuna kadar eleştirebilirsiniz. Hatamız, eksiğimiz olabilir. Ama ne üyelerimize ne de milletimize hıyanetimiz olmaz. Hele hele sendikal hırs uğruna vatan ve millet düşmanlarının değirmenine asla ve asla su taşımayız. Kalbi Pensilvanya ile birlikte atan kriptolara, bazıları gibi +1 üye kaygısıyla değil, bünyeden atılması gereken ur nazarıyla bakarız. Son iki yıldır millet olarak yedi düvele karşı adeta beka mücadelesi verirken, "mes'ele vatansa gerisi teferruattır" sözünü dilinden düşürmeyen çakma kriptolar gibi, PKK ağzı ve FETÖ diliyle memur maaş zamlarını istismar ederek mücadeleyi sulandırmayız”
Sayın BABAL, zannediyorum ki KRİPTO’ların UR’ların hala etkin olduklarından şikayet ediyor. Fırıl fırıl bir o yana bir bu yana kıvıranlardan şikayet ediyor.
Bu konuda ben de şunu ekleyeyim: (son günlerde) yerel medyada yer alan bazı yeni haberler Sayın Babal’ın şikayetlerinin haklılığını ortaya koyuyor.
BALIK BAŞTAN KOKMUŞ: Biz bu köşede o kitap, o yazar tartışmaları içindeyken; “Ereğli’yi Orhan Gazi mi fethetti, Yıldırım Bayezid mi satın aldı” tartışmaları içindeyken, kentimize bir şeyler katmaya çabalarken; “Ereğlili UZUN MEHMET EFSANE Mİ GERÇEK Mİ” diye Türkiye çapındaki tartışmalarla boğuşurken; “ALEMDAR’ın tören günü 9 Şubat değil, 27 Ocak olmalı” diye araştırma yazıları yazarken, “komisyonlar kurulmasına” çalışırken; Kdz Ereğli “KAYMAKAMLIK ve BELEDİYE BAŞKANLARI TARİHİMİZ YANLIŞ (şöylece düzeltilmesi gerekir)” diye ilgili kurumlara bilgiler verirken; İLGİLİ KURUMLAR görmüyor ve TAKMIYORKEN… (Bu konuda tekrar yazacağız).
Çabalarımıza duyarsız kalan, KAMU idarecileri hakkında
son günlerde medyada yer alan yazıları-haberleri de üzülerek izliyoruz. Neler
ol(uyor)muş, neler. Hani atalarımız “balık baştan kokarmış” demişler ya o misal
hikayeler anlatılıyor medyada.
Kimileri Napolyon gibi “para para para” peşinde.
Kimileri “k… k… k…” peşinde, imiş. Bu arada, gazeteci A. Akçakese’nin
anlattıkları-yazdıkları soruşturmalara konu olmuş. Son olarak Öğretmenevi’nde
yaşanan bir olayı, sakıncalıpiyade’ye taşımış. Resmi süreç işliyormuş. Ayrıca; yaklaşık 1-2 ay önce Dost
Meclisi’nde daha ciddi iddiaları dile getirmişti. İzliyoruz…
NOT: 2013’te HaberOrmanlı adlı bir sitede, diyanet temsilcileri İmam’ların, Milli Eğitim temsilcileri Müdür’lerin (yerel bazdaki, şahsi) bazı uygulamalarına değinmiştim. Şikayetçi olduğum uygulama, ilgililerin “para-para-para” talepleri üzerine idi. “Neden hep bina-boya-badana-inşaat: para-para-para diyorsunuz” diye tepkimi ortaya koymuştum. Birileri ödül alacak-hava atacak-caka satacak diye toplumun kurumlara olan güvenini yitirmeyelim diye tepkimi ortaya koymuştum. (NEDEN “İNSAN”A, DAHA FAZLA ÇALIŞMIYORUZ) başlığı altında düşüncelerimi yayınlamıştım. Ama 2014’te şikayet edilmiştim. Bir FETÖ gazabından, ALLAH kurtarmıştı. (15 Temmuz’dan 3 yıl önceki şikayetimde, (haklı olduğum) üç yıl sonra ortaya çıkmıştı).
O
yazımda;
“YENİ
inşaatlardan daha ziyade, yeni İNSANLAR İNŞA ETMEYİ hedefleyelim. İNSAN VE
TOPLUM İNŞA ETME MÜCADELESİNDE OLANLARA SAYGI duyalım, sahip çıkalım”.
“Ve ÖDÜLLERİ,
‘yapı inşa edenlerden’ daha çok ‘İNSAN-TOPLUM İNŞA EDENLERE verelim’ demiştim”.
Yorumlar
Yorum Gönder