Ünlü Kırgız Yazarı Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” adlı bir romanı var. Bu romanda Aytmatov, “beyni iğdiş edilmiş, kendisine-anasına-atasına-çevresine duyarsızlaştırılmış bir insan tasavvuru sunar… Öyle ki bu insan, efendisinin bir işaretiyle anasını babasını zevkle öldürebilen, kendi kurtuluşunu bile kabul etmeyen bir köle haline getirilmiştir. Yaşanmış bir olaydan esinlenen bu durum, Sovyetler Birliği döneminde Türkistan Türklerinin yaşadığı bir durum olarak gösterilmektedir.
Mankurtluk olayı; son yüzyıllarda dünyada her alanda-durumda görülmekte ve uygulama alanı bulabilmektedir. Batı ülkeleri giremedikleri sömüremedikleri ülkeleri-toplumları ve insanları çeşitli “mankurtluk” yolları deneyerek köleleştirmeye özel önem ve gayret göstermektedir.
Günümüzde adı, “Kültür Emperyalizmi”ne dönen “mankurtizm” artık insanın derisinin üstüne yeni hayvan derisi yapıştırmaya gerek kalmadan, “popla-top’la-copla” yoluna devam etmektedir. Bunun yanında, hedef kitlenin “dil” ve “din”inin değiştirilmesine yönelik misyonerlik çalışmaları da cabası… Biliniyor ki, “dil ve din” değişince, insan kültürel kodlarından çıkıyor… Doğal olarak, kurnaz tilki tavşanın ağzından düşürttüğü peyniri alıp kayıplara karışıyor… “Dil ve din” üzerine oynanan oyunlar ve dönen dolaplar, bir milleti temelleriyle oynanmış vaziyete düşürüyor…
Kılıçla alınamayan ülkelerin kalemle alındığına, “tarih” birçok defa şahitlik etmiştir. Savaşlarla kazanılamayan toprakların, hileyle-hülleyle-oyunla-entrikayla-şeytani plan ve hesaplarla alınabilmesi mücadelesi, “yeni oyun” olarak, dünya sinema salonunda sahneleniyor…
Allah aşkına, din kisvesi altında örgütler kurarak bu milletin dinini imanını satın almak; hamurunda kılıç-kan-iman ve fetih ruhu olan milletimizin fertlerine reva mı? Anladık, bunu yapmak isteyenler ruhlarını mankurtizme teslim etmişler ama bu milletin o mankurtların peşinden sürüklenmeye itilen yüz binlerce vatan evladına yazık değil mi?
Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.” Evet, içimizdeki ve dışımızdaki (bedhahlar) kötü niyetliler, hep olacaktır.
Son yıllarda iyice arttığı görülen, gençliğinin içine düştüğü-düşürüldüğü “sigara-alkol-esrar-eroin-uyuşturucu-kumar vb” tuzak ve oyunlar, hayra alamet değildir. Ülkemiz gençleri de büyük bir boşlukla mücadele ediyor. Televizyonlarda izliyoruz, bonzai illeti, bu milletin gençlerinin beynini iğdiş etmiş.
Gençliğin, “servetle-şöhretle-şehvetle” harcanmasının planları da, dünya sinemasında vizyondaki yerini korumaktadır. Artık insanlar cebinde para olmadıklarından yakınıyor ama ellerindeki telefonlar bin lira-iki bin lira üç bin lira.. “Telefonun kadar adamsın” dönemi adeta. “Ya telefonumu unutursam” diye bir korku, hastalık haline gelmiş.. Doksanlı yıllardan önce cep telefonunun ne olduğunu bile bilmiyorduk ama bugün “ya elimizdeki telefonu bir yerlerde unutursak” diye bir korku ve hastalık bile psikolojik-psikiyatrik bir vakıa haline gelmiş. İyi mi?!..
ERİCSSON marka telefon şirketinin sahibinin söylediği belirtilen şu söz var hafızamda: “Türkiye’de her eve bir telefon parolasıyla girdik ama her evdeki her kişinin telefon almak istediği bir pazarla karşılaştık”..
***
Evet, “gençliğin” çok iyi yetişmesi ve geleceğe hazırlanması gerekmektedir. Atatürk “bütün ümidim gençliktedir” diye boşuna dememektedir. Gençliğini geleceğe hazırlayamayan milletlerin, geleceği olmaz. Olursa da meçhul!... Özellikle de, şer ve fitne hareketlerinin yoğunlaştığı günümüzde…
Gençlere; vatan için verilen mücadeleyi, şehitleri, gazileri, emekleri, anaların göz yaşlarını her daim hatırlatmalıyız… Vatanın her karışında “kan var, şehit var” ve “vatan sana emanet, vatanımızın sana ihtiyacı var” bilinciyle nesiller yetirmeliyiz.
***
Siyonizm emeli, Misyonerizm emeli, Bizans emeli, Pontus emeli ve daha birçok emelleri olanlar var ülkemiz üzerinde… Pontusçular hâlâ 1919-1922 arasında kendilerine katliam yapıldığını, Ermeniler yine aynı yıllarda kendilerinin soykırıma maruz kaldıklarını iddia ediyor…
Peki; 1914-1918 arasında, şairin dediği gibi “kimi Hindu kimi yamyam”ların-emperyalistlerin altında-karşısında; inim inim inleyen-Allah Allah nidası ile ordan oraya koşturan, cephe cephe savaşa maruz bırakılan Devlet-i Âliye-i Osmani’nin sâdık milletleri olarak 400-500 yıl beraberce ve kardeşçe aynı vatan toprağında yaşayan Rumlar Ermeniler ve diğer milletler değil miydi!?:.. Yani öz vatanında garip, öz vatanında parya olan kimdi!? Özellikle Osmanlının son 1-2 yüzyılı incelendiğinde, öz vatanında garip-parya olan kimlerdi? “Türkler” değil mi?...
O kadar savaş ve cephe açılan Osmanlı’nın, bir de sizinle uğraşmak gibi bir derdi olabileceği mi inandırıcı, yoksa yıkımın eşiğine getirilmiş Osmanlı’nın “sizler, Rum-Ermeni ve diğerleri” eliyle yıkımı-soykırımı mı daha inandırıcı!?... Yüzyıllardır beraber yaşanılan coğrafyada, azınlık uluslar olmanızla beraber, her türlü hak ve hoşgörünün gösterildiği vatanda, asıl mağdur ve mazlum kim!?.
Emperyalistlerin, maşayla oynadığı “oyuncular” ve kurbanlar kim!?... Arkadan vuranlar kim!?... Belki farkında bile olunmadan, “birilerinin menfaatine çalışmış olanlar” KİM?!... 1. Dünya Savaşında, Kurtuluş Savaşında milyonlarca insanımızı şehit edenler KİM?
15 Temmuz 2016’da 250 insanımızı şehit edenler KİM? Bu hainler; kendi topraklarına, kendi vatanlarına, kendi insanlarına
karşı nasıl mermi sıktılar, nasıl bomba attılar.. Nasıl.. Bu nasıl bir beyni iğdiş edilmişliktir. Bu nasıl bir mankurtizmdir-amerikanizmdir?. Vatanımın Milletimin insanına mermi sıkanlar da bu vatanın bu milletin evlatları değil miydi?. Onlar, bin yıldır bu topraklarda bu vatanda ataları beraber yaşamış, ecdadımızın günümüzdeki fertleri değil miydi?. Tarih boyunca bir ve beraber yaşadığımız halde, bugün onlar kimlerin safına-hesabına geçti ve bu nasıl oldu??
Tarih boyunca bir ve beraber olduğumuz ama bugün ne olduysa aramızdaki kara kedi rolünde olanlardan; kendi kültürümüzün-tarihimizin kodlarına dönmelerini talep ediyoruz.
15 Temmuz Darbe Girişimi teşebbüsünde bulunan FETÖ’ye yakın olmuş insanlar, şu sözü sarf ediyorlar: “YAPANIN ALLAH BELASINI VERSİN”. Evet, aynen öyle. Bu satırları okuyan sizlerin de olduğu gibi benim de ‘Ali ve Mehmet adlarındaki iki dedem’ düşmana karşı-gâvura karşı mücadele vermiş ve köye İstiklal Madalyası ile dönebilmişler, ama diğer dedem Yusuf köye gelememiş, vatan için şehit düşmüş. İşte Kurtuluş Savaşı vererek koruduğumuz bu vatanı kim satarsa, kim sattıklarının yanına kaçarsa… Hem de “kaçtıkları topraklarda cihad yaptıklarına da inanıyorlarsa…”
2009 yılında bir “Âbi” ile konuşurken, kendisine Gülen’in neden ‘ABD’de olduğu üzerine soru yöneltmiştim ki “Sen Cihad nedir bilir misin” sorusuyla cevap almıştım. Sonra da “Yani cihad mı yapıyor
orada, İslam’ı mı yayacak” demiştim de “evet” yanıtı almıştım. 2015’te bir televizyon programında ABD’ye bağlanan başka ‘Âbi’nin “hocam sözü sana bırakıyoruz, ANAVATAN’dasın” sözünden sonra anlıyoruz ki meğer ABD onların Anavatanı bile olmuş!. E sonra Gülen’in “Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir” ifadesinin, hangi halet-i ruhiyenin ifadesi olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
***
1923 Nüfus Mübadelesinden önce EREĞLİ’de Türkler ve Rumlar beraberce yaşadı.. Gümeli’de yaşayan Hüseyin AKÇAN’dan dinlediğimiz şu bilgiyi nakletmekte fayda var. Karakavuz’da yaşayan Rumlardan biri (mübadele zamanında) dua ediyor: “Tanrım ben ve biz, yüzyıllardır bu toprakların Osmanlı’nın ekmeğini yedik, ne olur bizi Yunanistan’a gönderme” diyor.
Yine BOA Belgesine göre Ereğli Rumları, Çanakkale Zaferimiz sonrasında, Dahiliye Nezaretine TEBRİK TELGRAFI iletiyor.
***
Bakın Karakavuz’daki Rum bile “Tanrım beni bu topraklardan, bu Türklerden kurtar demiyor”… Peki, kendi insanını katledecek noktaya kadar gelmiş olan bu MANKURTLAR KİM?
ALLAH AŞKINA; BU VATANIN EKMEĞİNİ MAAŞINI YİYİP, BU VATANIN ASİL İNSANLARINA KURŞUN SIKANLAR KİM? Sıktıkları
kurşunlar, kimlerin adına kimlere sıkıldı.? Ve sonra, neden Amerika’ya Yunanistan’a kaçtılar.
Bu yazımızda; “uyuşturucu çeşitlerini kullanarak vücudu uyuşturulmuş insan” ile “mankurtluğa teslim olmuş ve BEYNİ UYUŞTURULMUŞ İNSAN” arasında tek fark vardır. O da, uyuşturucu kullanan insan, kendine zarar verirken, mankurtlar VATANLARINA zarar veriyor.
SONSÖZ, Unutmayalım ki canımızın ve vatanımızın yedeği yok.. Bizim kaçabileceğimiz göçebileceğimiz başka bir ülkemiz yok.. Bizim cihadımız, kendi vatanımıza sahip çıkmak..
11.7.2017 20:39:23
Yorumlar
Yorum Gönder