Yazdığımız kitapları ve köşe yazılarımızı; yazılarına konu edinerek, “her şey(imiz)e” “hayır” parolasıyla “araştırma” yapanların olduğu âşikâr. Bu araştırmacılardan “biri” bizi tanımlarken “Ormanlılı Recep Çetin” diye ifadelerine başlıyor. Yazılarında nasıl bir “subliminal” “mesaj” “algı” ver(il)mek isteniyor bilmediğim gibi bu yönde bir takıntım da yok. Evet “Kdz Ereğli’nin Ormanlı Köyünde doğan ve vatan için çabaları sonrasında Ali ve Mehmet dedeleri İstiklal Madalyası almış ve Yusuf adındaki dedesi de daha 16-17’sinde yine vatan için şehit düşmüş olan, Ormanlılı Recep Çetin’im”..
Ama araştırmacıların-yazarların memleketleri ile belirtiliyor olması, yazı dilinin pek de âşina olmadığı bir gelenek olsa gerek.. Mesela okuyucu, okuduğu eserlerin ve yazıların, yazarlarının nereli olduğuyla pek de ilgilenmez. Yani okuyucu; Mustafa Armağan, Murat Bardakçı, Rasim Özdenören yada diğer yazarlar “nerelidir” diye düşünmez.
Neyse..
“ÖL ESİR OLMA” kitabıyla ALEMDAR’ı 1960’lardaki araştırma ve çabaları ile bize öğreten Nurettin Peker’e, “KURTULUŞ SAVAŞINDA BATI KARADENİZ” kitabıyla büyük bir emek sarfeden Can Canver’e, “KARADENİZ’DE BİR DESTAN” adlı kitabında “EREĞLİ AYIN-PE TEŞKİLATINDAN GÜVERTE ÜSTEĞMENİ ALİ DURSUN TEVETOĞLU” ifadelerini belirten Gürdal Özçakır’a ve daha birçok yazara ve araştırmalarına “haayır” diyen ilgili araştırmacı; her şeyimize “haayır” diyen zihniyetle “araştırma”larını ortaya koymaktadır. Bu araştırmacının (Alemdar kahramanı) ALİ DURSUN KAPTAN üzerinde yazdıklarımıza da
“haayır”ı vardı. Burada bir “haayır”ına değinmeye ve bir kaynaktan (kendisine) cevap vermeye çalışacağız.
Ama önce ilgili araştırmacının Ali Dursun Kaptan’ı anlattığı bir yazısındaki şu ifadelerini hatırlayalım: “Ali Dursun Tevetoğlu’nun ASKERİ POLİS TEŞKİLATI YA DA DİĞER ADIYLA A.P (AYN-PE) TEŞKİLATI ÜYESİ OLDUĞU ÜZERİNDEDİR. OYSA BU DA MÜMKÜN DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ EREĞLİ ASKERİ POLİS ÜYELERİNİN KİMLER OLDUĞU ATESE KAYITLARINDA AYRINTILI OLARAK VERİLMİŞTİR.”. Bu durumda şu ortaya çıkmaktadır. Ya ATESE kayıtları sağlıklı incelenmeden bu ifadeler yazılmıştır. Ya da aşağıda iktibası bulunan, bizzat Ali Dursun Kaptan’ın anılarında doğru bilgiler yazmadığı ve Türk Deniz Kuvvetlerinin imzası olan “İstiklal Harbinde Bahriyemiz” kitabının doğru bilgiler paylaşmadığı gibi bir durum içine düşülür. .
***
Türk Deniz Kuvvetleri’nce 2003’te basılan “İSTİKLAL HARBİNDE BAHRİYEMİZ” adlı kitabın 154. Sayfasında Alemdar Destanı şu ifadelerle işlenmektedir:
“Bu büyük destanı, Alemdar kahramanlarından biri olan Geminin İkinci Kaptanı Güverte Üsteğmeni Ali Dursun Tevetoğlu Bey’den dinleyelim”.
“İstanbul’da Milli Mücadeleyi desteklemek üzere gizli olarak kullanılan teşkilatlarda görev aldım. Büyük bir gayretle çalışarak deniz yoluyla Anadolu’daki cephelere silah cephane ve personel gönderiyorduk. Bahriye Nezareti 15 günde bir yaptığı kontrollerle Anadolu’ya geçen subay ve erbaşları tespit ediyor ve bu nedenle her geçen gün daha ağır önlemler alıyordu. İstanbul’da düşman postallarını gözeterek yaşamak bizler için hayattaki en ağır işkenceydi. Bu nedenle Deniz Yüzbaşı Hasan Settar Bey ile birlikte kılık
değiştirerek ve ticaret yapacağımızı beyan ederek RİZE’ye gidecek olan vapura binmeyi başardık”.
“Yolculuk sırasında çıktığımız limanlarda Milli Mücadele heyecanının Anadolu’da yayılmaya başladığını memnuniyetle tespit ettik. Ancak Ulusal direnci baltalamaya çalışan bazı korkak ve soysuzlara da rastladık.” “Aramızda yapmış olduğumuz değerlendirmelerde Anadolu’daki cephelerin silah, malzeme ve teçhizat yönünden desteklenmesinin çok önemli olduğunu saptadık ve bu yönde görev almak için girişimlere başladık. Gayri milli unsurların faaliyetlerinin daha sınırlı olduğu Bartın-Zonguldak ve Kdz EREĞLİ bölgesinde etkili olabileceğimizi düşünüyorduk. Ancak buradaki tek engel Zonguldak Fransız polisi ve onu destekleyen bir tabur kuvvetindeki askeri birliğin mevcudiyetiydi. İstanbul’da gizli nakliyat konusunda edindiğimiz deneyimler nedeniyle, bu bölge ile koordineli çalışabileceğimiz bir birimde daha faydalı olabileceğimizi değerlendirmekteydik”.
“Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Reisi aydın din adamı Müftü İbrahim Efendi ve Jandarma Bölük Komutanı Ziya Bey ile bir toplantı yaptık. İstanbul’dan silah ve cephane tedarik ederek, bu bölgeye malzeme sevkiyatının yapılması yönünde bir plan yaptık. Bu çerçevede İstanbul’a geri döndük. Durumu teşkilatlarımıza rapor ederek kapsamlı bir çalışma başlattık. Özel ve gizli yollarla önemli miktarda SİLAH VE CEPHANEYİ Bartın ve Zonguldak üzerinden Anadolu’ya sevk ettik. Son grup silah ve cephaneyi 05 Ağustos 1920 günü Sirkeci’den kalkacak olan Hacı Kaptanın süvarisi olduğu Altay Vapuruna yükleyecektim. Silah ve cephane oldukça fazla ve işgal güçlerinin kontrol personeli normal mevcutlarının üzerindeydi. Buna rağmen büyük güçlüklerle silah ve cephaneyi gemiye sokarak kamarama yerleştirdim. Ancak, YOL KUMANYASI TEDARİK ETMEK İÇİN RIHTIMA GERİ DÖNDÜĞÜMDE Damat Ferit Paşa Hükümeti hafiyeleri tarafından YAPILAN JURNAL SONUCU KAMARAMIN FRANSIZ POLİSİNCE BASILDIĞINI ÖĞRENDİM ve derhal oradan uzaklaştım. Bu olaydan bir hafta sonra, İTALYAN BANDIRALI ARTİNYA VAPURU İLE İSTANBUL’DAN KAÇARAK ZONGULDAK’A GELDİM ve Zonguldak Merkez Liman Reisi Deniz Yarbayı Beykozlu Alyanak Ali Bey’den uygun bir vazife talep ettim. ALİ BEY BENİ, YENİ KURULAN ASKERİ POLİS TEŞKİLATINDA GÖREVLENDİRDİ”.
(Not: İlgili kitabın 156. sayfasında Alemdar’ın İstanbul’dan kaçırılma hazırlıkları ve Ereğli’ye gelmesi anlatılmaktadır. Ve Ereğli Liman Reisi Deniz Kıdemli Yüzbaşı Nazmi Bey tarafından yapılan iş-işlemler anlatılmaktadır.) Sonrasında geminin yeni görevi için Trabzon yönünde talimatlandırıldığını ve yeni personelinin şu isimler olduğu belirtilmektedir:
“Alemdar’ın süvariliğine Sivil Kaptan İsmail Hakkı (Kuzguncuklu), II. Kaptanlığına BEN GÜVERTE ÜSTEĞMEN RİZELİ ALİ DURSUN (TEVETOĞLU), Başçarkçılığına ise Damat Ferit Paşa Hükümetinin takibinden kaçarak Milli Hükümete katılmak üzere Anadolu’ya kaçan Kıdemli Yüzbaşı Beykozlu Adil Bey atandırıldı. Ereğli Liman Reisi Nazmi Bey, geminin eksik mürettebatını tamamladı ve böylece Alemdar’ın toplam personel sayısı 21 kişiye ulaştı.”
“Fransız Donanma Divan-ı Harbi, SİLAH VE CEPHANEYİ ANADOLU’YA GİZLİ YOLLARLA SEVK ETTİĞİM İÇİN GIYABIMDA 6.5 YIL HAPSİME HÜKÜM VERMİŞTİ. Çarkçıbaşı Adil Bey de bir çok subayın Anadolu’ya kaçmasına yardım ettiği için Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından mahkum edilmiş bulunuyordu. GÜN MÜCADELE GÜNÜ, DÜŞMANA HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN KARŞI KOYMA GÜNÜYDÜ”. “Bizler için İtilaf Devletlerinin işgali altındaki İSTANBUL’A BÖYLE ESİR GİBİ DÖNMEK, onların Divan-ı Harplerinde yargılanarak, zindanlarda yatmaktansa kahramanca çarpışmak, gerekirse Karadeniz’in sularını mezar yaparak şehit atalarımıza kavuşmak çok daha anlamlıydı. Evet beynimizde ve ruhumuzda karar çoktan verilmişti. Bu 6 Fransız mutlaka etkisiz hale getirilecekti.”
“BEN ve Adil Bey, mürettebatı ikişer üçer gizlice makine dairesinde topladık. Onlara, geminin İstanbul’dan hangi amaçla kaçırıldığını, herkesin hangi büyük gaye uğruna mücadeleye atıldığını ve Milli Hükümetimiz tarafından nasıl bir vazife verildiğini anlattık. İstanbul’daki ilk kaçırma harekatına da katılan cesur ve kahraman arkadaşlarımızın da içinde yer aldığı Alemdar personeli (21 TÜRK 6 FRANSIZA ESİR OLAMAZ) SÖZÜMLE daha da heyecanlandılar.” “Fransızlardan ele geçirdiğimiz ele geçirdiğimiz tüfeklerden birisini kullanan ve nişancılığı ile ünlü olan Başçarkçı Adil Bey, kamarasının lumbuzundan açtığı ateşle açtığı ateşle motorgambotun Top Kaptanını tek kurşunla yere serdi..”
“C-27 motorgambotu Alemdar’ın limana girip baştankara olmasını engellemek için sahil şeridi ile gemi arasında mevki aldı. Ancak BİZİM SAHİLE YAKLAŞMAMIZI ENGELLEYEMEDİ. Yaklaşık üç saat süre ile bize nazaran çok üstün bir ateş gücüne sahip düşmanla elimizdeki sınırlı silah ve cephane ile çarpışarak EREĞLİ’ye yaklaştık. Maalesef SERDÜMEN RİZELİ RECEP REİS KÖPRÜ ÜSTÜNDE ŞEHİT OLDU ve ÜÇ PERSONELİMİZ DE YARALANDI. Fransızlar en çok köprü üstünü hedef aldığından seyir vardiye personeli kalmamıştı. Süvari Bey, (SENDEN BAŞKA DÜMEN TUTACAK KİMSE KALMADI) diye seslenince hemen köprü üstüne çıkarak dümenin başına geçtim.” “Ereğli Limanında olağanüstü bir heyecan yaşanmaktaydı. Kahraman yurttaşlarımız – ailelerimiz Milli Kuvvetler bizlere yardımcı olacak çareler arıyorlardı. Birdenbire sahildeki vatandaşlarımız motorgambotu kurşun yağmuruna tuttular. O sırada gözüm YİĞİT VE CESUR ŞEHİDİMİZ SERDÜMEN
RECEP REİS’E İLİŞTİ. En yüksek mertebeye ulaşmıştı.” “Ereğli Liman Reisi Nazmi Bey ve personel aileleri sandallarla Alemdar’a geldiler. ŞEHİT ve YARALILARIMIZ, esir edilen Fransız Yüzbaşısı ve 5 Fransız eri ile birlikte sahile çıkarıldı.”
(SERDÜMEN) ŞEHİT RECEP DE
(İKİNCİ KAPTAN) ALİ DURSUN DA RİZELİ
Yukarıdaki yazımıza konu olan ilgili araştırmacı “ŞEHİT RECEP KAHYA HAKKINDA ÖNEMLİ BELGELER” başlıklı yazımıza şu olumsuz yorumları yazmıştı: “Bana göre cevap bu şekilde olmalıydı: Rizelidir, ……………. vilayetindendir. Vilayeti belirsizdir…gibi cevaplardan biri olmalıydı. BÖYLE BİR CEVAP VAR MI? YOK”.. Yani Şehit Recep’in Rizeli olmadığı iddiasını sürdürüyordu. Oysa yukarıdaki yazıda, gemide bulunan Rizeli Ali Kaptan’ın anılarında “SERDÜMEN RİZELİ RECEP REİS KÖPRÜ ÜSTÜNDE ŞEHİT OLDU” diye yazmaktadır.” Hatta aynı araştırmacı 26.01.2016’da Hakimiyetteki bir yazımıza yorum olarak şu ifadeleri yazmıştı: “..Ben de soruyorum. 1-Madem öyle; Alemdar’ın Lostromosu Recep Reis’in Rize’nin Pekmezci köyünden olduğunu, verilen şehit maaşını ailesinin aldığını, adının da Recep Kahya olduğunu, gemideki görevinin ne olduğunu resmi belgelerle ispatlayınız”.. Araştırmacı, sözlerinin devamında “Alemdar ile ilgili yazın Milli Savunma Bakanlığı’na,Genel Kurmay’a ve ATESE’ye…Bu kurumlardan gelecek cevap bu konuda sizi haklı çıkarsın; ben Nihat Yasa olarak özür dileyeceğim…O kadar iddialıyım…” diye yazıyordu.
Biz de Şehit Recep’in Rizeli olduğunu ve eşinin, şehit yakını olmasından dolayı aldığı maaşının belgelerini bile yayınlamıştık ama çabalarımız boşuna(ydı). Yayınladığımız Nüfus Kayıt Örneği bile… Ve hatta, Rizeli Şehit Recep’in torunlarını 2016 ve 2017 yıllarındaki resmi törenlere davet edip Ereğli’ye gelmelerini de sağlamış idik. Bilinmeli ki Ormanlılı Recep, kimseden özür beklemiyor. Ama aynı araştırmacının sıkça paylaştığı sözü de hatırlayalım:
““Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Son olarak ilgili araştırmacının bir yazısındaki şu ifadeleri de hatırlayalım:
“Tarih yazılırken ya da belgelenirken de gerçeklere mutlaka sadık kalınmalıdır. Hatta tarihin diğer yazılmış tarihi kaynaklarla da benzerlik göstermesi de gerekir. Tarihi gerçekleri de aynen, doğru olarak yazmaktan ve konuşmaktan da kaçınmamalıyız. Çünkü tarih bir bilim dalıdır, yaşanmış gerçeklerdir. Bu konuyu yazarken, bir katkı sağlamak, kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmek istedim. Amacım asla (yazılanlara göre Recep Kahya'nın ailesi olarak ifade edilen) İpek ailesini üzmek de değildir. Aynı şekilde Alemdar şehidini önce güverte tayfası Trabzonlu Recep Dayı, Serdümen Recep Reis olarak, sonrasında "Öl Esir Olma" adlı eserinde hem "Recep Reis", hem "Recep Dayı" hem de "Rizeli Recep Kahya" olarak yazan Nurettin Peker'in ailesini de üzmek değildir. Alemdar ile ilgili detaylı bir araştırma ve inceleme yapmadan kitap, dergi, makale yazan tüm yazarlara ve kurumlara bir sitemim vardır diyorum. Özellikle de sitemim Alemdar konusunu özel bir çalışma alanı gibi gören ve birçok kitap yazan Erol Mütercimler'e dir. Figen Atabey'e dir. Yine sitemim; Gazi Alemdar Derneği ve onun aşağıda isimlerini belirttiğim kurucu üyelerinedir.(Aziz İnci, Halil Posbıyık, Nurdan Oğuz, İrfan Erdem, Oktay Demiroğlu, Yalçın M.Akın, Durmaz Demiroğlu, Can Canver, Cevat Aydın, Tahsin Güner, Remzi Karakuş, Tan Okay, Tufan Küllü, Esat Koç, Şemsi Durdu, Eyüp Bektaş, Birol Karadeniz ve Harun Kaçmaz) Bir sitemim de 2000 yılında İnönü Parkı'na "Recep Kahya" anıtını yaptıran Kdz. Ereğli Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği'nin o günkü yöneticilerinedir.
http://www.bartinhalkgazetesi.com.tr/alemdar-ile-ilgili-degerlendirmemiz-2-1497m.htm
7.3.2017 18:18:37
Yorumlar
Yorum Gönder