Ana içeriğe atla

İSTİKLAL MÜCADELEMİZ VE İSTİKLAL MARŞIMIZ

 Yerel araştırmadı, eğitmci-yazar Recep Çetin’in, Erdemir Kültür Merkezi''nde düzenlenen “İstiklal Marşı''nın kabulünün 95. Yılı ve Mehmet Akif Ersoy''u Anma” programında yaptığı konuşmadır:

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR!
Salonumuzda bulunan BİR ÇOĞUMUZUN DEDELERİ GİBİ, Ali ve Mehmet adlarındaki iki dedem, İSTİKLAL Savaşlarında bizzat bulunmuş ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurulması sonrasında, İSTİKLAL MADALYASI almışlardır. Yani bugün, ‘günün anlam ve önemini belirten’ bu konuşmayı; iki dedesi “İstiklal Savaşları Gazisi” olarak “İstiklal Madalyası” almış ve hatta diğer dedesi Yusuf da, 1916’da bu vatanın İstiklali için “şehit” düşen BİR TORUN olarak yapmakta olduğumun bilinmesini isterim.

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR!
Ya İstiklal Ya Ölüm’ parolası ile verilen  milli mücadele sonrasında, önce TBMM oluşturuldu. Sonra bu meclisin kabul edeceği kararla MİLLİ MARŞ’ın seçimi kararlaştırıldı. Bu itibarla; birinci gelecek esere 500 lira ödül verileceği duyurulan yarışmaya, 724 şair iştirak etmiştir. Fakat maalesef birinciliğe layık olacak şiir tespiti yapılamamıştır.

Bu yarışmaya katılan eserlerden birinin, bir dönem Kdz Ereğli’de Kaymakamlık yapmış olan ve sonrasında Bolu Milletvekili olarak bölgemize hizmetleri devam eden TUNALI HİLMİ tarafından yazılmış olduğu da belirtilmektedir (AİBÜ-Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel).

(M.Akif, bir gün, evindeki tek kilimi, bir fakire verdiği için, çay içmeğe davet ettiği Hasan Basri’den özür diler ve ona çaya gider. Hatta sırtındaki paltosunu bile, bir fakire verdiği ve kendisinin Ankara’nın çok soğuk bir kışında paltosuz kaldığı belirtilir... (Mehmet Âkif, yakın arkadaşlarından Şefik Kolaylı ile Millî Mücadele yıllarında, Ankara’da beraber kalmıştır. Âkif, İstiklâl Marşı yarışmasından, kendisine zorla verilen, beş yüz lirayı Darü’l Mesai’ye bıraktığı zaman,“Âkif Bey, bari kendine bir palto alsaydın” dediği için, ona bir müddet dargın durmuştur. Çünkü Mehmet Âkif, çok soğuk günlerde, Şefik Kolaylı’nın paltosunu giyerek Meclise gidermiş.)

Degah’ta ve Meclis’te sürekli beraber olduğu arkadaşı Hasan Basri Bey’e “Ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım, bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim, ayıp değil mi” diyen Akif’e hitaben, bizzat Hamdullah Subhi tarafından tezkire yazılır ve yarışmaya katılması istenir. Hasan Basri’nin de yoğun bir ikna çalışması vardır. Hatta bir gün aralarında geçen bir diyalog sonrasında, Meclis müzakereler ile meşgulken M. Akif marşını yazmaya başlamıştır bile.. (Hatta Nizamettin Nazif’in belirttiğine göre “Akif İstiklal Marşını yazdıktan sonra, dönemin gazetesi Hakimiyeti Milliye’nin yazıhanesinde temize çekmiştir.)

12 Mart günü, Marşla ilgili Meclis’te üç oturum yapılır. Sonunda 12 Mart 1337/1921’deki son oturumda meclise sunulan altı takrir arasında “Kastamonu Mebusu Doktor Suad, Ankara Mebusu Şemseddin, Bitlis mebusu Yusuf Ziya, Isparta Mebusu İbrahim, Kırşehir Mebusu Yahya Galip ve Hasan Basri’nin “Mehmet Âkif Bey’in şiirinin tercihan kabulü” teklifi oylanarak büyük çoğunlukla kabul edilir.5- (H: Basri Çantay, Akifname, s. 92)

Mehmet Akif; imanıyla-yaşadığı hayatla-zulme karşı olan isyanıyla Milli Mücadelenin örnek bir şahsiyetidir. İşte bunun için de bu destansı marşını yazmakta güçlük çekmez. Milli Mücadele döneminde; BALIKESİR İSTANBUL ANKARA KONYA’da bulunan Mehmet Akif, daha sonra da KASTAMONU’ya geçti. Orada NASRULLAH CAMİİ’nde vaazlar verdi. Çıkardığı SEBİLÜRREŞAT DERGİSİNİ bir süre Kastamonu’da yayınladı.

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR! İSTİKLAL MARŞI
Mecliste kabul edilmeden önce KASTAMONU’DA YAYIN YAPAN AÇIKSÖZ GAZETESİNDE YAYINLANDI:
İstiklal Marşı, mecliste, milli marş olarak kabul edilmeden önce, 17 Şubat 1921’de SEBİLÜRREŞAT DERGİSİNDE(468.sayısında), 4 gün sonra da (21.02.1921’de-sayı 123) Kastamonu’da yayın yapan AÇIKSÖZ GAZETESİNDE yayınlanmıştır.

Yaşadığımız kent “Kdz EREĞLİ” İSTİKLAL mücadelesinde, en son Alemdar Gemisinde yaşananlar sonrasında şehit ve gaziler görmüştür. Osmanlı İmparatorluğu döneminde EREĞLİ, bir dönem KASTAMONU VİLAYETİNE bağlı kalmış, bir Kaza’dır. 1. Dünya ve İstiklal Savaşlarında en çok şehit veren bölgelerden biri, Sayın Kaymakamımızın da memleketi olan KASTAMONU VİLAYETİ’dir. 

Yaşadığımız bölge; vatanımızın sağ kalması adına, gözünü kırpmadan “şehit olmayı, gazi olmayı” göze alabilen bir bölgedir.

Hayata MİLLET ve İSLAMİYET odaklı bakan ve adeta Türk İslam filozofu özelliklerini taşıyan Akif’in,  en önemli özelliklerinden biri de DAHİ bir kişiliğe sahip olmasıdır. Ona göre ‘İslamiyet’;  Türklük Şuurunun koruyucusu, Türk Milleti de İslam’ın öncüsüdür. TÜRKİYE de İslam’ın en güçlü-en ileri en son kalesi gibidir. Akif bu ruhla da 250.000 şehit verdiğimiz ÇANAKKALE’nin DESTANSI ŞİİRİNİ yazmıştır. ‘Çanakkale Şehitlerine’ ‘İstiklal Marşı’ gibi büyük şiirleri, ancak büyük DAVA ADAMI AKİF gibi, büyük bir şair yazabilirdi. Bu büyük şair de BÜYÜK TÜRK MİLLETİ’nin şairiydi.

Akif, İstiklal Savaşı’nın daha ilk yıllarında “Camilerde hutbeleriyle” – “evlerde toplantılarıyla” – “salon ve meydanlarda heyecanlı konuşmalarıyla” – “gazete ve yayınlardaki yazılarıyla” MİLETİ silkinişe-dirilişe ve şahlanışa davet ediyordu. Aziz Milletimizin büyük komutanı, Gazi Mustafa Kemal (Atatürk) ve onun silah arkadaşlarının önderliğinde oluşan, Milli Kurtuluş Hareketi, Anadolu topraklarında düşman kuvvetlerine karşı, büyük zaferler kazanmış ve bu zaferler de AKİF’in dizlerine yansımıştı. Bu dizelerde AKİF’in nasıl bir DAVA ADAMI olduğu aşikardı.

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR!
Akif’i, hasta yatağında iken ziyarete gelen misafirlerden biri ‘Acaba bu marş yeniden yazılsa, daha iyi olmaz mı’ diye sorunca, Akif, hemen, ‘ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN’ deyivermişti. Çünkü TÜRKİYE CUMHURİYETİ, varlık-yokluk mücadelesi sonrasında ortaya çıkmıştı ve sarsılmadan, sonsuza dek yaşaması, inancını taşıyordu.  İşte bu tepki bile, Akif’in nasıl bir DAVASAHİBİ olduğuna, örnek olmalıdır.

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR!
Cumhuriyetimiz boyunca, yaşadığımız ve bugünlerde içinde bulunduğumuz badireler, herkesçe bilinmektedir.. Şunu da belirtmeliyiz ki; ANADOLU’da 1000 yıldır İSTİKLAL Mücadelesi vermekteyiz. Bu mücadele, yeni yetiştirdi(rece)ğimiz nesillere, vere(bile)ceğimiz şuur ile, idrak ile, ALLAH nasip ederse sonsuza dek sürecektir.

SAYIN KAYMAKAMIM, SAYGIDEĞER KONUKLAR! 
AKİF "Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” der.. Bugün, tıpkı 1914’leri – 1919’ları; tıpkı 1920’leri ve 1923’leri tekraren yaşamamız istenmektedir.

Yani VATANIMIZ - yaşadığımız (evimiz) ANADOLU, YİNE BÜYÜK PLANLARA VE OYUNLARA SAHNE OLMAKTADIR. Fakat, dahili ve harici bedhahlarımız şunu bilmeliler ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de belirttiği gibi, “MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET, DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA, HÂLÂ MEVCUTTUR.”

Akif “Girmeden tefrika, bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” derken yine bugünleri de betimliyordu. Yani, Dün de bugün de konumuz TEFRİKA. Yani bölücülük, yani ayrımcılık. Yani AKİF “bir milletin arasına, bölücülük girmeden, düşman giremez” diyordu.

Sayın Kaymakamım, Sayın Komutanım, Sayın Başkanım; Sözümüzün burasında, 13.03.2016 akşamında Ankara’da yaşanan elim bombalama hadisesi sonrasında çok sayıda insanımız vefat etti. Tarih boyunca süren, bu İSTİKLAL MÜCADELEMİZ her daim devam edeceğe benziyor. Bu vesileyle, hayatını kaybeden insanlarımıza, Allah’tan rahmet diliyorum. MİLLETİMİZİN BAŞI SAĞ OLSUN..

Bu güzel (yıldönümü) gününde; yazdığı dizelerle, sadece o günleri değil, bugünleri de betimleyerek, DAHİ’liğini dimağlarımıza nakşeden, büyük şair MEHMET AKİF ERSOY’u, saygı ve rahmetle anıyorum.      



17.3.2016 13:14:12

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ EREĞLİ ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ

  ŞEHİTLERİMİZ: Şehitlerimizin adı,rütbesi, şehit düştüğü yer ve tarihi, mezarının bulunduğu yer, ailesinin adresi aşağıdadır: *HÜSEYİN BIRAK -J.Er -Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı13/07/1993- Balı Köyü- * Halis ÇINAR-Komiser- Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı-13/07/1993- Kemer Mezarlığı- Gülüç * Asım ÇÖMETEN-P.Er- Kulp İlçesi-12/04/1994- Işıklı Köyü- Işıklı Köyü * Murat DEMİR-J.Uzm. Onbaşı- Bingöl İli Genç İlçesi-25/04/1994- Konuralp Şehitliği- Gülüç * Kudret ÖZCAN-Shh. Er.- Kars – Kağızman-14/07/1994- Şehir Mezarlığı-Kepez Mah. * Pürhan ÖZBAKIR-P.Er.- Şehir Mezarlığı-Akarca Mah. * Metin KÖKSAL-J.Astğm.- Tunceli-07/05/1996-Trabzon-Bağlık Mah. * Engin ÖZCAN-P.Er.- Hakkari ili Oltuca İlçesi Kızıltepe Mevkii-24/08/1996- Hacıosmanlar Köyü * Cafer HIRÇIN-P.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Alacabük Köyü * Ömer İNCE-J.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Armutcuk Belediye Mezarlığı-Kandilli * Kenan YILDIZHAN-J.Er- Şırnak – BeytüşşebapKontik Tepe-16/10/2000- Aydın Köyü Kabakoz Mahallesi ...

İSTANBUL VE EREĞLİ’DE YEDİ TEPE

  İstanbul’da olduğu gibi Ereğli’de de yedi tepe olduğu belirtilir. İstanbul’daki tepelerin adı şunlardır: Topkapı Sarayı Tepesi - Çemberlitaş Tepesi - Beyazıt Tepesi - Fatih Tepesi -Yavuz Selim Tepesi - Edirne Kapı Tepesi - Koca Mustafa Paşa Tepesi… Ereğli’deki tepe adları şunlardır: Kuzeybatıda (Çeş)Keştepe (Keşif Tepesi) ve Maltepe, kuzeyde Kaletepe (Heraklea Tepesi), kuzeydoğuda Örencik ve Hacı Hasan Tepesi, doğuda Göztepe (Gözetleme Tepesi) ve Elma Tepe olmak üzere yedi tepeyle çevrilidir. Ereğli halkı dilinde bu tepelerin adı şu isimlerle zikredilir: Aktaş Tepe-Göz Tepe-Kale Tepe-Keş Tepe-Elma Tepe-Doruk Tepe-Gök Tepe.. *** Ereğli’de bulunduğu belirtilen bu yedi tepenin adeta İstanbul’u andırdığı belirtilir. Hatta kaynaklardaki ifadelere göre; Fatih Sultan Mehmet döneminde (İstanbul’un fethine hazırlık için) inşa edilen Rumeli Hisarı için, Ereğli kasabasından taş ve kireç sevk edilmiş olduğu da belirtilir.   Yazar İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eserinde “İstanbul’a kereste...

OSMANOĞULLARI KURULUŞ VE EREĞLİ

  Ahmet Refik’in b u kitabında yazar, 14. asrın ilk yarısındaki Anadolu’daki durumu, Selçuk oğullarının ve Bizans İmparatorluğunun mücadelelerini anlatmaya çalışır. Kitabın 11. Sayfasında: “O tarihlerde İmparatorluğun Karadeniz tarafındaki hududu Sakarya’ya varıyordu. Oradan ötesini, Kastamonu taraflarını Candar oğulları – Sinop’u Pervane oğulları idare ediyorlardı. Amasra ile EREĞLİ, imparatorluk idaresinde idi. Fakat Bizans memurları ile askerleri oralara ancak Karadeniz’den gemi ile gidebilirlerdi. Karayolları kamilen Türklerin elinde idi. Bizans’ın serhat nöbetçileri Sakarya sahillerini beklerlerdi. Sahil boyunca kulelerle ahşap barakalar yapılmıştı. Bu durumla beraber, Türkler Bizans arazisine hücum için gene yol bulurlardı. Hatta imparator Mihael Paleologos bu felakete nihayet vermek için Anadolu’ya geçmiş, fakat Türklere karşı bir şeye muvaffak olamamıştı”. Yazar Ahmet Refik, aynı kitabının 67. Sayfasında Orhan Bey ile Kantakuzinos arasındaki ilişkilere değinilmiş. Şu ifa...