Önceki yazımızda “1936’da Zonguldak’a gelmemiştir” şeklinde yazılan bir yazıya cevap aramıştık. Başbakan İsmet İnönü’nün Zonguldak gezilerini İnönü Vakfı’nın internet sitesi üzerindeki bilgiler ile gündeme almıştık. 3 Nisan 1937’de açılışı yapılan KARDEMİR’in törenine katılan Başbakan İnönü’nün haber yazısını ve başkaca günlerde Zonguldak’a gelen İnönü’nün birkaç haber yazısını paylaşmıştık. İnönü’nün Karabük’teki 3 Nisan 1937 açılış konuşması sonrasında, “5 Nisan 1937’deki Ereğli Bez Fabrikası açılışı” dikkatimizi çekmişti. Hatta bir Üniversite hocamızı da aramış “hocam 3 Nisan’da Karabük’te olan Başbakan İnönü’nün 5 Nisan’da Konya’da olması hakkında ne düşünürsünüz” demiştim, “o yılları düşünürsek Konya da muhtemel ama sanki Kdz Ereğli mantığa daha yakın gibi duruyor” şeklinde bir cevap almıştım.
Ereğlili olmamız hasebiyle, 1600’lü yıllarda yazılan Cihannüma’daki “Bir pak (temiz) ahalisi olub, eyü (iyi) metaların bez ve kereste ve meyvedir” ifadelerini de hatırlayanca ve Ereğli tarihindeki ketencilik (elpek bezi) gibi tarihi unsurları da hatırlayınca, açıkçası “acaba bu Ereğli, Kdz Ereğli mi” diye düşündük. ‘Küçük de olsa bir atölye açılmış mıdır acaba’ diye düşündük. Yanıldık. Konya-Ereğli’nin dokuma fabrikası hakkındaki (1934 temel atma) bilgilerini anımsamamıza rağmen, İnönü’nün 1937’deki “Ereğli Bez Fabrikasının Açılışı” haberi dikkatimizi çekti. O haberi de İnönü’nün bölgemizdeki 6 gezi-etkinlik faaliyeti içine hataen koymuş olduk. Aslında “o haberin altına bu Ereğli, Kdz Ereğli olmaya da bilir” ifadesini de eklemiş olmamıza rağmen, birileri büyük bir (ısmarlama) sevinç yaşadılar. Kendilerine, iki cihan sevinci-saadeti dilerim. Hadi hayırlısı..
O yazıdaki NOTumuz şuydu: “Ereğli’nin hangi Ereğli olduğuna dair bir ifade belirtilmemiş ama Başbakan İnönü 3 Nisan 1937’de Karabük’te açılışlarda bulunmuş ve sonrasında Kdz Ereğli üzerinden gitmiştir diye düşünmek olasıdır”. Yani aslında “Ereğli”nin Kdz Ereğli olduğunu bile belirtmedik. Hatta bu Ereğli’nin hangi Ereğli olduğunu zaten oraya koyduğumuz (o an temin edemediğimiz) şu kaynaktan da çıkarılması mümkün idi: “[173] AT, Sayı: 41, 1-30 Nisan 1937, sf. 28 ... 5 Nisan 1937”.
Amaç “üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” olunca, ne yapabilirsiniz ki?. Yani bu duruma biz de imkan hazırlamış olduk!. Ama üzümden bahsedince “üzümün çöpü, armutun sapı” dediler ve sonrasında ‘vitaminden faydalanmak güzel de e bunun çöpü-sapı vaar’ deyip atıverdiler .!
Yazılarımı okuduğunu belirten, adının anlamında olduğu gibi “sabırlı” gazeteci Sabriye Aşır’a, hassasiyeti için ne kadar teşekkür etsek azdır. Sayın Aşır’ın son cümlesinde olan “Bugün yurtsever ve hakikate bağlı tarihçiler, zaman içinde yorumlara-yanlışlıklara göre değiştirilmiş Cumhuriyet dönemi ve öncesine dair gerçekleri toplumla paylaşmak ve düzeltmek için çırpınıp duruyor-20.01.2016” ifadeleri ne kadar sabırlı olunduğunun ifadesi olsa gerek..
BÜTÜN DÜNYA’daki yazıları dışında şahsen kendisini tanımadığım (ve bu ifadeleri kendisinin yazdığına da inanmadığım) (yazılarıma ilgisi olacağını hiç sanmadığım ama yazılarımı takip ettiğini belirttiği için teşekkür ettiğim) Sayın Aşır’ın, Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanının (Uzun Mehmet için) yazdığı şu ifadelere, aynı sabrı ve aynı hassasiyeti ne kadar göster(meye)eceğini de doğrusu merak ederim:
G.ÖZÇAKIR: “Amacım sahte kahramanları, halka sunulan masalları ortaya çıkarmak” “şunu söyleyeyim Uzun Mehmet; Fehmi İmer, Sina Çıladır ve Tahir KARAUĞUZ tarafından Zonguldak Halkevi tarafından masa başında oluşturulan Osmanlı saltanatını kötülemek yeni bir Türk devleti vatandaşı modeli oluşturmak için kullanılan bir idoldür” , “Madem ki Ereğli’yi biliyorsunuz Kestaneci köyünden Köseağzına niye gitsin bu adam-Tarih 25 Aralık 2008”.
Fakat Özçakır’ın bu ifadelerine bir Uzun Mehmet torunu, hemen şu yorumla cevap vermişti:
“yazıklar olsun senin gibi tarih uzmanına. senin, saçmalıklarla dolu yazına bakılırsa; benim ve akrabalarımın hiç yaşamıyor olması gerekir. ben kdz. ereğli'nin yerlisiyim ve o yalanladığın UZUN MEHMET'in soyundanım. nerelisin; neye hizmet ederek bu yazıyı yazdın bilmiyorum ama; keşke eski belgeleri araştırdığın kadar ereğli halkı içinden de araştırma yapsaydın. tabiiki siz aydın araştırmacılarımız halkın içine pek karışmazsınız.
YAZIKLAR OLSUN SİZE-21 Aralık 2008”..(Yorumlar aynen böyleydi ama 8 Kasım 2014’te sil(in)di.)
Bu aileyi bu kadar kızdırmaya kimin hakkı var. Benim 2014 yılında Belediye Nikah Salonunda verdiğim konferansta (yaşlı kadın Emine Uyucu abla, ‘bizi neden yok sayıyorlar’ diyerek ağlamıştı). O Uzun Mehmet ailesini “bizi neden yok sayıyorlar” dedirterek -tir tir titreterek- ağlatmaya kimin hakkı var?”.
Evet; UZUN MEHMET’İ İKİ KEZ ÖLDÜRMEYE KİMİN HAKKI VAR?.
Yukarıdaki ifadeler “gerçekleri toplumla paylaşmak için çırpınan” bir tarihçiye mi ait sizce?. Ya da yaşadığı toplumun içinden çıkan kahramanlara ve topluma kafa tutan bir zihniyete mi ait bu sözler?. Yoksa bir “akıllı cesareti” mi bu sözler? Halkevi’nin ve Cumhuriyet’in bilim adamlarının ortaya koyduğu tarihi gerçeklikleri, bugüne kadar adeta ayağa düşürerek ‘sakız gibi çiğneyenler’ mi “gerçekleri toplumla paylaşmak için çırpınan”lar?..
***
EYÜP BEKTAŞ’IN TEPKİSİ: Gazeteci Eyüp Bektaş ağabeyin şu ifadelerini de yazmalıyım: “Anlamakta zorluk çektiğim bu durumun, Kestaneci mahalle sakinlerini nasıl incittiğini bilenlerdenim. Uzun Mehmet’in kömürü keşfetmesiyle ilgili gerçekleri maniple edenlere karşı Kdz. Ereğli Tarih Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği yönetimin ses çıkarmaması elbette dikkatlerden kaçmıyor”. “Sözlü olarak istediğim bu talebime yönetim kurulu toplantısından sonra yanıt vereceğini söyleyen Sevgili Başkanları Gürdal Özçakır artık susmamalı ve konuşmalıdır”. “Ülkemizin ilk madenci şehidi Uzun Mehmet ile ilgili “efsanedir” eleştirileri öncelikle Belediye ve adı Kdz. Ereğli ‘Tarih’ Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği’nin yanıt vermesini bekleyenlerdenim”. “Kdz. Ereğli Tarih, Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği’nin Başkanı Gürdal Özçakır’a başvurdum ve dernek başkanı olarak görüşlerini istedim. Sayın Özçakır bu konuda bir görüş belirtebilmek için yönetim kurulunu toplayacağını söyledi”.
Bunları yazan Sayın Bektaş, 16 Nisan 2015’te de şunları yazmaya mecbur bırakılmış gibiydi: “Şu sözü ısrarla altını çize çize yazmaya devam edeceğim. Her kim ki kendini Ereğlili olarak ifade ediyor ve sonra çıkıp da “Uzun Mehmet efsanedir” diye safsatalar yayıyor, inanın şizofreniktir. Hastadır. Daha ötesi Ereğli düşmanıdır. Hiçbir kentte, o kentli olup da kentinin aleyhinde ötüp duran olmaz. Öttürmezler çünkü. Uzun Mehmet’in kazmasını çalan hırsızın da Ereğlili olduğunu sanmıyorum. Kesin çakmadır. Cahildir. O da bir şizofrendir”.. “Ortaya attığınız ve “buharlı gemi yoktu” gibi savlarla beslemeye çalıştığınız hayali iddiaların bugün yayımladığımız belgeler ile de çöktüğüne inanmıyorsanız, şu şizofren durumunuzu bir düşünüp de çaresine baksanız”. Evet, Sayın Bektaş bunları yazmaya (maalesef) mecbur kalmış gibiydi.
MUHTARLARIN TEPKİSİ: Hatta Uzun Mehmet’e yönelik olumsuz iddialar Kestaneci’nin ve Balı’nın eski ve yeni muhtarlarını kızdırmış ve basında haberleri yayınlanmıştı. O haberlerden birinde şu ifadeler vardı: “Uzun Mehmet’in köyü Kestaneci’nin eski muhtarlarından Mehmet Ali Altay, (8 Kasım 2014’te) “Uzun Mehmet’in taşkömürünü bulmadığını söyleyenler, O’nu öldürenlerdir” şeklinde beyanlar vermeye itildi.
Yazılan bu ifadeler sonrasında şimdi soruyoruz; bu Ereğlili insanları bu kadar huzursuz etmeye kimin hakkı var?.
***
ÖZÇAKIR: "DEFALARCA UYARDIM" Ereğli’nin en önemli değeri olan “kömür kaşifi” için “Uzun Mehmet masaldır” diyen Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı, şahsımıza atfen “Biraz kibir biraz cahil cesareti” diye yazmış facebook’ta, yazısının devamında “bu uyarıları defalarca yaptım, beni tekelcilikle kıskançlıkla suçladı” şeklinde yazmış. Zaten yazdığı ifadeler içinde, “Ereğli’nin tarihini ben bilirim, yanlış yapanları ben uyarırım” kibri-mesajı da anlaşılmıyor mu?. Ne diyeyim ki, “Sayın Başkan, uyarılarınız size kalsın, yeter artık gölge etmeyin lütfen”. Yeter ki sizde “hatlar karışmasın!!”.
Şunu da diyeyim; Sayın Başkanın “sinirleri kopmuş ifadeleri” tedavi edilmeli. Biz zaten kendisinin saldırgan üslubuna her daim alıştık. Daha önce de bu şekilde (birkaç kez) ifadeler kullanmıştı. Bırakın bize kullanmasını, 80 yaşındaki Ereğli’nin tanınan siması Turgut Kaçmaz’a bile kullanmıştı, hatta o ağabeyi yalancılıkla itham etmişti. Bu medyaya bile yansımıştı. Bırakın bizi (şimdilik belirtmeyeceğim) devletin üst düzey kişilerine de aynı üslup(suzluk) ile ifadeler sarf etmişti. Bu hiddeti bu şiddeti anlamış değilim ama sadece ‘bir dostunun, sinirleri giderici yöntemler önermesinin yerinde olacağını’ düşünürüm. Çünkü Sayın Başkan gibi “okuyan-soruşturan-araştıran insanlara bu kentin gerçekten ihtiyacı var”. Var da “keskin sirkenin, sadece kendi küpüne zarar vereceğini ve ateş olan insanın sadece cürmü kadar yeri yakabileceğini” bilerek tabii.
***
TARİH DOĞA DERNEĞİ BAŞKANI ÖZÇAKIR’A GÖRE, “EREĞLİ SATIN ALINMIŞTIR”:
Uzun Mehmet’e “masal” demesinin ötesinde EREĞLİ TARİHİ’ni yazan Sayın Gürdal Özçakır bir yazısında: “Ereğli’nin Osmanlılar tarafından ele geçirilişi hakkında Katip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinde ve bazı kaynaklarda 1327 tarihi verilir. Şehri Orhan Gazi’nin fethettiği söylenir. Bu görüşler hiç şüphesiz Ereğli’de Orhan Gazi adına kiliseden camiye çevrilmiş bir kilisenin varlığına ve Orhan Gazi zamanına ait bazı arazi kayıt defterlerinin bulunmasına dayandırılmıştır. 1404’te Herakleia’ya gelen Clavijo adlı (İspanyol) gezgin, Şehrin Bizans İmparatoru II. Manuel tarafından 1393 yılında para karşılığı Yıldırım Bayezid’e satıldığını ve padişahın burayı oğlu Süleyman Çelebi’ye verdiğini belirtir. Bu durum V. Cuinet’in ‘La Turguie’d’Asie’ adlı eserinde de ‘Ereğli’nin 1393 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından alındığı’ görüşüne uygun düşmektedir. 1402’deki Ankara Savaşı’nın ardından Kdz Ereğli, Süleyman Çelebi’nin kontrolüne geçmiştir” diye yazmaktadır. Kaynak: 16 Mayıs 2013-www.kurucasile.gen.tr/kdz-eregli-tarihi-tarihte-karadeniz-eregli”.. (Bu ifadelerin Yazar Tayfun Akkaya’dan “kopyalama” olduğunu biliyorum ama Uzun Mehmet için “uydurma-efsane” diyen Sayın Sakaoğlu’nun yolundan gittiğini de biliyorum. Fakat Sayın Akkaya’nın da Sayın Sakaoğlu’nun da onların ifadelerini “kopyalayan” Sayın Özçakır’ın da ifadelerinin OSMANLI ARŞİV KAYNAKLARINA uygun düşmediğini de biliyorum).
(Fakat; Ereğli’de Orhan Gazi’nin emeğini ve camisini ‘vefasızlığın vebalini bile düşünmeden yok saymaya’ kimin hakkı var, bunu bilmiyorum).
Sayın Özçakır’ın bu ifadelerinin özeti şudur: 1393 yılına kadar Ereğli Bizans’a aittir. Ondan önceki dönemde Orhan Gazi de olsa, Murad Hüdavendigar da olsa onların Ereğli bölgesinde izi eseri yoktur. Seyyid Nasrullah Efendi de yoktur ama o zatın olduğunu da belirtir. Acaba o mübarek zatın, Bizanslıların içinde yaşadıktan sonra mı Ereğli’de türbesi oldu??
(Sayın Başkanın yukarıda belirttiğimiz bilgilerini, Osmanlı arşiv belgeleri maalesef yalanlanmaktadır ki o belgelerin bir çoğunu paylaştığımız ORHAN GAZİ VE BİR FETİH adlı kitabımızı, Sayın Başkan “tehlikeli kitap” olarak ilan etmişti. Şimdi “tehlikenin nedeni” biraz daha iyi anlaşılmış olmalıdır!)
Yukarıdaki ifadelerde geçen “II. Manuel”in, Ereğli’nin satın alındığı belirtilen zamanda İmparator olmadığını, bizzat “dostum” dediği arkadaşları da belirtmişlerdi. Fakat bizim, Sayın Özçakır’ın belirttiği “II. Manuel” bilgisinin ötesinde, “Ereğli’nin Bayezid döneminde Türklere geçtiği” bilgisine de “Ereğli’nin para ile satın alındığı RİVAYETİNE” de Osmanlı arşiv belgelerini okutmamız sonrasında itirazlarımız olmuştu. Para aile satın alındığı belirtilen EREĞLİ’de, YILDIRIM Bayezid adına (YILDIRIMLAR Market adı hariç!) maalesef bir esere de ulaşamadık,
***
Yani anlaşılması gereken o ki bugünkü mesele, sehven eklenen “Ereğli Bez Fabrikası” konusunun ötesinde; Uzun Mehmet’e, Orhan Gazi’nin Ereğli fethi konusuna, Bayezid’in Ereğli’de hiçbir yapısı izi olmadığını belirtmemize, kısacası Orhan Gazi’ye ve Uzun Mehmet’e vefasızlık ettiğini belirtmemize (hatta Ereğli tarihi ihanetine) kadar gidiyor. Bu durumu zaten bir çok okurumuz da biliyor.
ROMALI YAĞMACI KOMUTAN COTTA: ÇETİN Mİ ÖZÇAKIR MI? Yukarıda belirttiğimiz gibi “Ereğli’nin 1393’lerde para ile satın alındığı” İspanyol rivayetine inanan ve yazılarında bunu belirten Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı, Ereğli Alaplı ve köylerindeki o kadar çok Orhan Gazi dönemi izini-eserini-camisini-köprüsünü-dervişini-vakıf eserlerini YOK SAYARAK, Ereğli tarihine ne kadar çok zarar verdiğini düşünmeden (bizi hedef alarak) “Ereğli tarihine Cotta'dan sonra bıraktığı izlerle en çok zarar veren şahıs bu olacak” diye yazmış. (Cotta’yı daha önce “kenti yağmalayan Romalı komutan” diye tanıtmasından öğrenmiştim!). Peki öyle olsun.! Daha ne olsun ki; Ereğli’de Roma-Yunan tarihine ve Herkül’e gönül bağlamış olan birileri, hatta yaşadığı kenti HERAKLEA olarak yazan birileri, içlerine o kadar Roma’cılık yerleşmiş ki bizi Romalı yağmacı komutana benzetmişler!. (Daha önce de; Cumhurbaşkanımız Recep T. Erdoğan’ın Küba’daki cami konusundaki ifadelerini, bizimle ilişkilendirerek “Ereğli’de de bak böyle saçma sapan bilgilerle kitap yazan Başbakanın bir adaşı var, umarım Tayyip Erdoğan’a kitabı ulaşmaz” şeklinde ilintiler kurmuştu. Halbuki o ifadesini yazdığında ‘adaşımız’ Sayın Recep T. Erdoğan Cumhurbaşkanı idi.) Neyse “Üstadım”, madem bizi birilerine benzetme heyecanına girdiniz; Cotta motta yerine, 1600’lü yıllardaki Don Kazaklarına ya da Yeniçerilere benzetseydiniz yaa.. Ayrıca (destan kahramanı OĞUZ’un soyu olarak) Türk kalsaydık ne olurdu yani.!. “Bana seni gerek seni” diyen YUNUS kalsaydık, OĞUZ kalsaydık, RECEP kalsaydık ne olurdu.! Hem madem İlk defa itiraf edeyim ki ALİ ve MEHMET adlarındaki iki dedem “çetin” savaşlar sonrasında İSTİKLAL MADALYASI aldı. YUSUF adındaki dedem de 1916’da şehit olduğu için köyüne gelemediğinden iki çocuğu (Adem-Şaban) yetim büyümüş. Keşke ALİ-MEHMET-YUSUF kalsaydık!. Ayrıca ben, Kafkasya’dan savaşlardan kaçmış bir dedenin torunu değilim maalesef.. Şehit torunuyum, gazi torunuyum ve bugün Rusya savaşı çıktığında, birileri gibi Komünizmin atası Rusya’nın “yoldaş”ı olamayacağım maalesef.. Bu coğrafyadaki 300 yıllık tarihimi dedelerimi biliyorum ve tarih boyunca Türklere savaş açan hatta yüz yıl önce Ereğli’yi bombalayan o yoldaş Rusyalıların karşısında olacağım bennn..
Yukarıda da belirttiğim Özçakır’ın aleyhimizdeki bu yazıları ve zât-ı âlilerinin bu çırpınışları, acaba Ereğli tarihine zarar verdiğinin ortaya çıkması ile ilgili olmasın! Benim bugüne kadar yazdıklarımdan (tarihi önemi) olan iki EREĞLİ gerçeği vardır: ORHAN GAZİ ve UZUN MEHMET.. Ama bizi “Ereğli tarihine zarar veren kişi” olarak gören-yazan Sayın Özçakır, yukarıdaki ifadelerde de görüleceği üzere Ereğli’nin en tarihi önemdeki kişilerini YOK SAYMAKTADIR ve bu şekilde EREĞLİ TARİHİNE ZARAR VERMEKTEDİR.. Dahası bunları belirttiğimiz için, aleyhimizde algı operasyonu yürütmektedir.
Şimdi mesele biraz daha iyi anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Bu tartışmalarda olduğu gibi her şey EREĞLİ için diyorum..
EREĞLİ NOSTALJİ SEVENLER FACEBOOK ADRESİNE: Ereğli adına güzel paylaşımlarınızı her zaman takdirle izledim. Fakat adresinizde belirttiğiniz “AMACIMIZ DIŞINDAKİ FİKİRLERİNİZİ VE YORUMLARINIZI, SİYASİ OLARAK YAYINLAYABİLECEĞİNİZ BİR YER DEĞİLDİR” ilkelerinize aykırı olarak değerlendirdiğimiz Sayın Özçakır’ın (kişisel haklarımıza saldıran) aleyhimizdeki o (kaldırdığınız) yorumlarını, ilgili yönetiminizin takdirine sunarım.
NİHAT YASA’YA: Sayın Hocamızın Hacı İsmail Ağa’nın ikamet ettiği mahalle ile ilgili soruları oldu. Bu konuda daha önce yazdıklarımın ötesinde eklemek istediğim başkaca bilgimiz yok. Ama şu kadarını belirteyim ki ikamet ile ilgili soru işaretlerinizi normal karşılıyorum. Eğer UZUN MEHMET’İ EREĞLİLİ VE GERÇEK BİR KİŞİ OLARAK KABUL EDİYORSAK, Hacı İsmail Ağa’nın ikamet ettiği köyün-mahallenin Kestaneci ya da Müftü Mahallesi de olmadığını düşüneceksek, Sayın Yasa’dan ricamız o ki; 1830-1844 arşiv belgelerinin, Ereğli’nin diğer mahalle ve köylerine ait olanlarının tercüme edilmesi sağlanarak bu konudaki en kabul edilebilir bilgiyi bulmamız hususunda bize gerekli yardımlarda bulunabilir. E nasıl olsa, yukarıda da değindiğim gibi, bu konuda uzun yıllar gerekli çalışmalar içinde bulunduklarını beyan eden ‘Ereğli yerel tarih üstatları’ ‘tartışır gibi olduğumuz soruların cevaplarını bu güne kadar yazmamışlar’ ve Ereğli’nin (hatta bölgemizin) iki tarihi önemdeki kişilerine (ORHAN GAZİ ve UZUN MEHMET’e) duyarsız kalmışlar.
ALEMDAR’DAKİ ŞEHİT SAYILARI İDDİALARINA BİR KATKI: Son dönemde “Alemdar’da Kaç Şehit Var” şeklinde sorular-iddialar ortaya atıldı. Gemide sadece Recep Kahya’nın değil beş şehit olduğunu belirten ve bu durumu Tunalı Hilmi’nin TBMM’deki sözleri ile destekleyen yeni bir şüphe ortaya kondu. Alemdar hakkında araştırmaları olan Ereğli Tarih Doğa Derneği Başkanı Özçakır bile bu durum için “ilginç bir detay, acaba gemi mürettebatı dışında sivil kayıplar da mı var acaba” şeklinde şüpheyi artıran ifadeler yazdı. Sonrasında Gazeteci Kurtuluş Ayyıldız’ın da “gemi mürettebatı dışında şehit olabilir mi? Olabilir. Ancak olasılıklarla Tarihe not düşülür mü? O da olmaz. İyi araştırmak lazım…” şeklinde ifadeler yazarak bu şüpheye farklı bir cepheden bakan ifadelerini de okuduk.
Bu duruma küçük bir cevap olabileceğini düşünerek Doğu Karaoğuz’un “Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür” adlı kitabındaki (sayfa: 78-79) şu bilgileri paylaşabilirim: “Alemdar Olayında bir şehit ve birkaç yaralı; Fransızlar ise iki ölü ve üç yaralı vermişler, dört Fransız askeri de esir alınmıştı”. “Fransızların kaybettikleri askerler, Tunuslu müstemleke askerleriydi ve MÜSLÜMANdılar. Müslüman askerler için Ereğli’de bir cenaze töreni düzenlendi. Genç Teğmen TAHİR de oradaydı. Daha o zamanlar her söz gibi, duaların da Türkçe olması inancını yüreğinde taşıyan KARAUĞUZ, hazırladığı öz Türkçe duayı, Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı (Akça) Efendi’ye verdi. İbrahim Hakkı Efendi bu duayı MÜSLÜMAN ASKERLERİN MEZARI BAŞINDA OKUDU. Bu dua belki de Müslüman mezarlığında okunan ilk öz Türkçe duaydı.”
İbrahim Hakkı Efendi, Kurtuluş Savaşı’nın başlarında yörede, Müdafaa-i Hukuk Örgütüne bağlı direniş hareketinin başında yer alan kişiydi. Karauğuz, Zonguldak’ta büyük hizmetleri görülen İbrahim Hakkı Akça için, 1944’te Doğu Dergisinde şunları yazacaktı: “Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı Akça, Kurtuluş Savaşında Zonguldak’ın unutulmaz bir simasıdır. ‘Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin reisiydi. Bir çok yararlılıkları vardır. Zonguldak’ta her yeniliğin ve her devrim hareketinin öncüsüydü. Tertemiz, olgun bir insandı. Bir çok hizmetlerinden başka, şu anda gözümün önünde canlanan bir hatırasını kaydetmek isterim:
“İbrahim Hakkı Efendi, ALEMDAR OLAYINDA ŞEHİT DÜŞEN TUNUSLU MÜSLÜMAN FRANSIZ ASKERLERİNİN MEZARI BAŞINDA ÖZ TÜRKÇE SESLENDİ; BENİM VERDİĞİM ÖZ TÜRKÇE DUAYI OKUDU. Tanrının bu sevgili kulu aramızdan ayrıldığında, tabutunun başında, hakkıyla aldığı ‘İstiklal Madalyası’ parlıyordu.
R.Ç-NOTU: Yukarıdaki iktibas ettiğimiz ifadelerden de anlaşılacağı üzere; Fransız askeri olarak Ereğli’de öldürülen Tunuslu Müslüman askerleri bile ŞEHİT olarak kabul eden büyük bir Milletin küçük bir ferdi olarak, halkımızın boş bir şüpheye mi düşürüldüğü konusunu bil(e)miyorum.
EREĞLİ HAKİMİYET’E TEŞEKKÜR:
Facebook köşelerinde, şahsımızın metinlerindeki (güya) eksiklikleri arayıp-yazarak “kendilerini ve kelimelerini tüketenler” ve “zamanlarını zayi ederek emeklerini boşa harcayanlar” yerel tarih ve kültür odaklı yazılarımızı yayınlayan Ereğli Hakimiyet’e de yüklenir gibi olmuşlar. Onlara “siz istemiyorsunuz diye, ben de yazmayayım bari” dediğimde, siz yazın olur mu diyorum?.. (E zaten facebook köşelerinde yazdıklarınızı bir araya getirseniz kitaplar çıkar). Bu konuda yazılarımı, (birilerinin ezberlerini bozan) araştırmalarımı, kamuoyuyla paylaşarak Ereğli tarihine Ereğli insanına ve insanların özgür düşüncesine sahip çıkma heyecanı içinde gördüğüm Sayın KAPAN Fikri Ağabeye ve NEGÜZEL Şafak kardeşime teşekkür ederim. SAYGILARIMLA..
****
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..
NECİP FAZIL KISAKÜREK
****
SÜRÇ-İ LİSAN ETTİ İSEK AFFOLA. CUMANIZ MÜBAREK OLA..
22.1.2016 10:38:54
Yorumlar
Yorum Gönder