Ana içeriğe atla

“BİZANS DEVLETİ TARİHİ”NDE “EREĞLİ”

 GEORG OSTROGORSKY’NİN “BİZANS DEVLETİ TARİHİ”NDE “EREĞLİ”:

Yazar Ostrogorsky’nin adını belirttiğimiz bu kitabında, Ereğli hakkında şu ifadeler bulunmaktadır:

1-“…cüretkar ve savaşçı David, sahil boyunca ilerleyerek Sinop’u işgal etti ve sonunda Paphlagonia ve Karadeniz Ereğlisini de hakimiyeti altına aldı. Onun daha ziyade ilerlemesi ise Theodoros Laskaris tarafından durduruldu-sayfa 393”..

2-“İznik Latin barışının önemli yan sonuçlarından birisi Karadeniz kıyısında Büyük Kommenoslar kudretinin çökmesi oldu. Theodoros Laskaris’e karşı mücadeleyi David Kommenos, İstanbul İmparatorunun vassali olarak Latin yardımı ile yürütmüştü. Kendi başına kalınca İznik hükümdarına karşı koyamazdı. Theodoros 1214 yılında David’in Sinop’un batısında kalan hakimiyet sahasına Karadeniz Ereğlisi (Heraklea) ve Amasra (Amastris) dahil olmak üzere devletine ilhak ederek bu suretle Karadeniz’in güney sahilinde kendisine kuvvetli bir mevki yaratmış oldu. Ancak şimdi Selçuklular işe müdahale ettiler; Sinop’u işgal ederek İmparator Aleksios Kommenos’u mağlup ettiler. Aleksios esir düştü ve daha sonra Konya Sultanının vassali sifatiyle Trabzon tahtına yeniden çıkarıldı.*Dipnot: Krş. Vasiliev Foundation 25 vdd.” (sayfa-399)

3- “Türk fütuhatı bütün bölgeyi kaplamıştı ve eğer şurada burada Bizans şehirleri düşmana karşı koyuyor idiyseler, düz arazide, görünüşe göre hiçbir direnme gösterilmiyordu. 1300 yılı civarında artık hemen bütün Anadolu Türklerin eline geçmiş bulunuyordu. Pek az sonra ancak İznik-İzmit-Bursa-Sardes-Philadelphia-Magnesia gibi birkaç müstahkem kale ve KARADENİZ EREĞLİSİ, Foça ve İzmir gibi liman şehirleri Türk seli ortasında birer adacık teşkil etmekteydiler”.* “Dipnot: Krş. WİTTEK Mentesche-18.” “sayfa-454”…

4- “Avrupadaki arazide henüz felaketin başında bulunulurken, facianın son sahnesi Anadolu’da oynanmakta idi. Filvaki Anronikos III. Ve Ioannes Kantakuzenos felaketi önlemek teşebbüsünden geri kalmış değillerdi. Daha 1329’da 2.000 kişilik bir savaş kuvveti ile kuşatılmış olan Nikaia (İznik)’yı kuşatmak için Osmanlılara karşı sefer etmişlerdi. Ancak Bizanslılar bu eşit kuvvetlerle yapılmayan mücadelede mağlup olmuş, üstün düşman Philokrene yanındaki savaşta galip gelmiş ve 1331 Mart ayı başında ORHAN, iki kuşak önce Bizanslılığın merkezi olmuş bulunan şehri eline geçirmişti”. “Bundan altı yıl sonra (1337) Nikomedeia (İzmit) de Osmanlıların eline geçti. Anadolu’da (Bizans) İmparatorluğun elinde kalan PHİLADELPHİA (Alaşehir) ve Karadeniz kıyısındaki HERAKLEİA (KARADENİZ EREĞLİSİ) gibi birbirinden uzak birkaç şehirden ibaretti. Bizanslıların buralarda, Türk dalgası ile etrafları çevrili, birkaç on yıl daha tutunabilmeleri hayranlığa şayan ve fakat müteakip gelişme bakımından önemsizdir.” Sayfa-467.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere bir Bizanslı duygusuyla yazılan metinlerde, EREĞLİ’nin “1337’den birkaç on yıl sonra” Türklere geçtiği belirtilir. Yani siz deyin 1347, başkası desin 1357, zararı yok bir başkası da 1360 desin. Ne fark eder. Her üç tahminde de Orhan Gazi dönemi (1281-1362) bulunmaktadır. Zaten bu yazar da 1350 yıllarında Türk Osmanlı topraklarını gösteren bir haritayı paylaşır ki o haritada da EREĞLİ ve civarı Türk toprakları alanı içinde gösterilmiştir. Fakaaatt, Yıldırm Bayezid dönemi ise daha uzak görünmekte olmasına rağmen, içimizdeki bazı İspanyol düşünceye ait kişiler Ereğli’nin 1374 ya da 1393 sonrasında Bayezid döneminde satın alındığı rivayetini daha inandırıcı bulur.

(Orhan Gazi’nin torunu olan Yıldırım Bayezid; 1360’ta doğmuş, hüküm süresi ise 1389-1402 yılları arasındadır) Kaynaklarda Bayezid’in 1393 baharında Amasya ve yöresine yöneldiği ve bu seferler sonucunda Amasya, Merzifon, Turhal ve Tokat kalelerinin Osmanlılara geçtiği belirtilir..

***
İSPANYOL GEZGİN “RUY GONZALES DE CLAVİJO” NE YAZDI?

23 Mart 1404 Pazar günü Ereğli’ye geldiğini ve bir gün konakladığını belirten Clavijo, ilgili eserinde Ereğli hakkında şu bilgileri verir:

“.. Bu bölge, Bayezid’in en büyük oğlu Süleyman Çelebi’ye aitti. Geceyi burada geçirdik. Pazartesi günü, rüzgar muhalefeti nedeniyle hareket edemedik. Ereğli, birkaç tepenin eteklerinde yer alan, sahile yakın bir şehirdir. Tepelerin en yükseği üzerinde bir kale vardır. Şehir pek kalabalık sayılmaz. Nüfusun çoğu Rum olmakla beraber, Türkler de az değildir. Eskiden burası İSTANBUL’a (Bizans) bağlıydı. BİZE ANLATILDIĞINA GÖRE, yaklaşık otuz sene önce (1374’ü kast ediyor), İmparator Manuel burasını Süleyman Çelebi’nin babası Sultan Bayezid’e birkaç bin düka karşılığında satmış. Şehrin fevkalade mükemmel bir limanı bulunduğundan, çok meşhur ve zengindir. Burasını PANTORATOYA namında bir İmparator kurduğundan şehir bu adla anılıyor.”

***
Ereğli’de şahsımıza saygısızlık yapıp bizi “popstar” olmakla “sıfatlayan” biri, Ereğli’de bu “Clavijo muhabbetini-rivayetini çok benimsediğinden olsa gerek” biz Ereğli’de Orhan Gazi gerçeğini yazdıkça, bizi “Ereğli’nin Osmanlı fethi muhabbeti” yapmakla da itham ediyor. O kişinin bize dersi şu, neymiş “Clavijo o günkü tarihi bizzat yerinde görerek yazmış” Gel de gülme bu ilaca. Biz Osmanlı arşiv belgelerindeki ifadeleri ortaya koymaya çalışırken, neymiş Clavijo Ereğli’ye gelmiş de o gün (kim olduğu belli olmayan) bir kişi ile konuşmuş da Ereğli’nin tarihini yazmış. Bu Clavijo rivayetini anlayamadığımız için bize yazdığı şu ifadeyi (bana yakışmaz ama) geri iade ediyorum: "Anlayana Sivrisinek Saz, Anlamayana Davul-Zurna Az"”.

YAZAR TAYFUN AKKAYA, "Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi)’nin Tarihi Gelişimi ve Eski Eserleri" adlı 1994 basımı kitabında, aynen şunları yazar ki kaynağı yukarıda iktibas ettiğimiz kitaptaki ifadelerdir:

"Böylece Herakleia Pontike, 14. Yüzyılın başındaki güçlü fetih dalgası karşısında durabilen az sayıdaki kentler arasında yer almasıyla dikkati çekmektedir. Bu bahsedilen kentlerin Türk hakimiyetine girişleri her zaman istilalar ile olmamış, bazen anlaşma ve satışlar da sonucu belirlemiştir. 1337’de Orhan Gazi zamanında İzmit, İznik’ten altı yıl sonra Osmanlılar’ın eline geçmişti. Anadolu’da Bizans İmparatorluğu’nun elinde kalan birkaç şehir arasında yine Karadeniz Ereğlisi (Herakleia) yer alıyordu. Bizanslıların buralarda birkaç on yıl daha tutunabilmiş olması dikkati çeken bir noktadır. Ancak Karadeniz Ereğlisi 1393 dolaylarında Türk hakimiyetine girmiştir." [G. Ostrogorsky, bkz. Harita VI: “14. Yüzyılda Bizans Devleti’nin Çöküşü”


G. Ostrogorsky’nin kitabındaki bilgileri yukarıda okudunuz ama Sayın Akkaya, G. Ostrogorsky’nin ifadeleri içinde yer almayan şu ifadeyi de eklemiş “Ancak Karadeniz Ereğlisi 1393 dolaylarında Türk hakimiyetine girmiştir". Ki bu ekleme bilgilerin kaynağının da “V. Cuinet’in “La Turquie d’Asie” adlı eseri olduğu belirtilir. Bunları anladık da bölgemizin Osmanlı tarihini neden sadece Batılı-Bizanslı kaynaklardan yazma mecburiyeti duyuyoruz ki?. Osmanlı Arşivlerinde o kadar çok belge olmasına rağmen.

Bu haritanın alt bilgilerinde bulunan “1350 civarında Türk bölgeleri” açıklamalarını da okuduktan sonra şunu anlıyoruz: Yazar Ostrogorsky, ilgili tüm coğrafyaların Türk bölgelerine girdiğini ama Alaşehir (Manisa) ve Kdz Ereğli gibi yerlerin (kalelerin) hala Bizans elinde olduğunu belirtiyor. Fakat tüm bu coğrafyaların içinde Bizans’a ait kaldığı belirtilen bu iki şehirden olan Ereğli için, yazar gibi düşünmemiz mümkün değildir. O kadar büyük bir coğrafyayı kendi sınırlarına dahil eden Osmanlı kuvvetleri (çevrelerindeki her yeri almasına rağmen) Ereğli’yi alamamış olması akl(ımız)a uygun görünmemektedir.

Yine Yazar TAYFUN AKKAYA, "Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi)’nin Tarihi Gelişimi ve Eski Eserleri" adlı 1994 basımı kitabında, yine şunları da yazar: “Burada Herakleia Pontike’nin 1350 dolaylarında Türk hakimiyetine girdiği kabul edilmişse de bu durum, Bolu Salnamesinde de ifade edildiği gibi 1337’deki kısa sürdüğü anlaşılan Türk hakimiyeti dikkate alındığından kaynaklanmıştır” diyen yazar bu ifadesi ile, “Bolu Salnamesindeki Orhan Gazi dönemi bilgilerinin, yanlış olabileceğini” düşünmeye sevk ediyor.(sayfa-22)

Yazar devamla “Nihai Türk Fethi’nin ise Yıldırım Bayezid tarafından, kasabanın Bizans İmparatoru Manuel’den para ile satın alınarak gerçekleştirildiği daha akla yakın görünmektedir] (s. 22)” diye yazar. Yani “akla yakınla” tarihimiz yazılır

Ve "Ereğli’nin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi hususunda ise her ne kadar Katip Çelebi’nin Cihannümasında ve bazı kaynaklarda burasının 1327’de Orhan Gazi tarafından alındığı ifade edilmişse de [Bu görüşler hiç şüphesiz Ereğli’de Orhan Gazi adına camie çevrilmiş bir kilisenin varlığına ve Orhan Gazi zamanına ait bazı arazi vakıflarının kayıt defterlerinin bulunmasına dayanmıştır] (sayfa-23) şeklinde ifadelerini sürdürür.

Sayın Akkaya “1404 yılında buraya uğrayan Clavijo’nin Ereğli’nin Bayezid’in büyük oğlu Süleyman Çelebi’ye ait olduğunu ve burasının ona babası tarafından Bizans İmparatoru II. Manuel Palailogos(1391-1425)’dan para karşılığında satın alınmak suretiyle verildiğini yazması [Clavijo, s. 104; Türkçesi, s. 64-65.] büyük önem taşımaktadır. Bu durum, V. Cuinet’in “La Turquie d’Asie”sinde ifade ettiği “Ereğli’nin 1393’te Yıldırım Bayezid tarafından alındığı” görüşüne de uygun düşmektedir (sayfa-23)” der.

Sonuç olarak; “G. Ostrogorsky de Akkaya da V.Cuınet de Ereğli’de ORHAN GAZİ’yi reddederler ki bazı araştırmacılarımız da (sunduğumuz) Osmanlı Arşivlerindeki Orhan Gazi belgelerine rağmen Bizanslı bilgi/e)leri doğru kabul eder. Orhan Gazi ve Ereğli’deki eserleri üzerine bizim düşüncemiz şudur: “dışımızdaki Bizanslılara İspanyalılara, içimizdeki İrlandalılara rağmen inandığımız doğrultuda çalışmalarımız sürecektir. Bize göre bu durum, “hak-doğru” “batıl-yanlış” durumudur. Biz tarafımızı kendi doğrumuzu belirledik. Allah utandırmasın.

PROFESÖR ALİ OSMAN ÖZCAN ise bu konuya daha farklı pencereden bakar ve zaten bu topraklar zaten Selçuklu’dan beri Türklerin. “Kendi topraklarınızı” “neden fethedeceksiniz ki” diye sorar. Hocamızın birkaç cümlesi: “On birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’nun Türkleşmesi hareketlerinde Kastamonu ve çevresinde (Zonguldak dâhil) Çoban ailesine mensup Alayuntlu ve Kayı boylarından birçok Türkmen ailesinin yerleştirildiği Yazıcızade Ali’nin Selçuknamesi’nde yazılıdır”. “Bitinya bölgesi Osmanoğullarına ikta olarak verildiğinden bu bölgenin tekrar feth edilmesi söz konusu olamaz. Zaten bölge Osmanoğullarınındır-Pusula-22 Haziran 2015 ”
“Bitinya bölgesi Anadolu Selçuklu sultanları tarafından Ertuğrul Gazi''ye tımar olarak verilmiştir”. “Osmanlılar Bitinya bölgesini fethetmek zorunda kalmamışlardır. Bu bölgeler zaten Anadolu Selçuklu sultanları tarafından kendilerine ikta ve tımar olarak verilmiş bölgedir”. “Kastamonu bölgesi de Bizanslılara karşı mücadele etmesi koşuluyla Kayı boyuna mensup olan Emir Hüsamettin Çoban Bey''e ikta olarak verilmiştir. Kastamonu ve Bitinya bölgesi böylece Kayı boyunun mülkü içine girmiş olmaktadır. Aynı zamanda bölgeyi fetheden Emir Karatekin''de Emir Hüsamettin Çoban Bey''in akrabasıdır (Yurt Ansiklopedisi). Zonguldak bölgesi haritada görüldüğü gibi Hüdavendigâr eyaleti sınırları içinde yer almaktadır. Hüdavendigâr eyaleti bugünkü Bolu, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Adapazarı, Düzce, Zonguldak vb. bölgelerini kapsamaktadır”. “1277''ye kadar Muinüddin Süleyman Pervane iktidarda kalır ve haritada görüldüğü gibi beylikler dönemi başlar. Sinop, Kastamonu, Bolu ve Zonguldak bölgesinde yoğun bir Türk yerleşmesi ortaya çıkar”. Kaynak: PUSULA-14 Agustos 2012”

MUHABBETLE: Hiçbir zaman hiçbir kişiye hakaretamiz ifadeler kullanmama felsefemizi Allah izin verdiği müddetçe sürdürmeye niyetliyiz. Bu köşede yaklaşık 1.5 yıldır yerel kültür ve tarih odaklı çalışmalarımı sürdürmekteyim. Fakat şahsıma yönelik “cahil”-“yağmacı”-“şahıs”-“vatandaş”-“bir tanesi”-“konu kahramanı”-“Âdem(insan) değil” vb” bir sürü sıfatlar döşenmesi herkes gibi bu âdemi-insanı da üzer.. Bundan sonra daha neler denilecek bilmiyorum tabi. Belki bir gün aleyhimizde kullanılan sıfatların makalesini-kitabını hazırlarız ve sonra elimizi semaya doğru açıp “sana havale ediyorum Allah’ın” deriz. Neymiş makalelerimizde kitaplarımızda bir sürü yanlış varmış. Fakat “biz cemaziyel evvel mi ortaya koyduk” acaba diye düşünürüz de bizi bu kadar yerden yere vurulmamıza başkaca sebepler-çareler ararız?

Güya, Hacı Bektaş’ın dizeleriyle bize “Âdem-insan değil” deyivermiş biri.. Sadece ALLAHÜ EKBER (Allah büyüktür) diyorum. Ama hatırlatayım ki bu durum; 657 sayılı hukuk ne ki, 6666 ayet sayılı Hukuk’u da aştı.

Yanlışlarımızdan rahatsızsan(ız) niye daha okuyorsun(uz) ki, Şimdi bile okumanız size (değilse bile bana) zuldür. “Kaygım tarihe doğru bilgiler bırakmak” diyen bir âdem kardeşimiz, Facebook’u “ona buna saldırma-hakaret etme-dedikodu amaçlı olarak kullanıp; kendilerinin (aleyhimizde) yazdıklarını öğrendiğimizde alınır gibi oluyormuş. Facebook’tan bize “Allah akıl fikir versin” diye dua ediyormuş. Aynı duanızın (elinizi yüzünüze sürdüğünüz ‘huu’su - rüzgarı size de değse) yararı olur ama bu duayı arzu ederseniz Ereğli Türk İslam tarihinin en değerli “Sultan Orhan Camisi”nden bir Cuma’da yaparsanız (o mübarek insana da hediye ederseniz) daha iyi olur. Bu satırlar, yazdıklarınız “ademe-yokluğa” mahkum olmasın da “geri de izi kalsın diye” kaydetmek istediğim için yazıldı..

GÜZEL DİZELER
"Âdem suretinde olan herkes, Âdem değildir.
Âdem’in Âdemliği; akıl, hayâ ve ilim iledir."
Hacı Bektaş-ı Veli
“Akıllı insan” “hayâlı insan” “ilimli insan” bu dizeleri “başka bir insana” ithaf edebilir mi, kötü duygularına o mübarek insanın (Hacı Bektaşi Veli’nin) kelamlarını alet eder mi bilmem ama yine de “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” bile diyemem.. Çünkü YARADILANI SEVERİM, YARADANDAN ÖTÜRÜ”.
Muhabbetle kalın.. 26.01.2016



26.1.2016 16:49:51


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ EREĞLİ ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ

  ŞEHİTLERİMİZ: Şehitlerimizin adı,rütbesi, şehit düştüğü yer ve tarihi, mezarının bulunduğu yer, ailesinin adresi aşağıdadır: *HÜSEYİN BIRAK -J.Er -Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı13/07/1993- Balı Köyü- * Halis ÇINAR-Komiser- Diyarbakır-Adıyaman-Şanlıurfa Yol kavşağı-13/07/1993- Kemer Mezarlığı- Gülüç * Asım ÇÖMETEN-P.Er- Kulp İlçesi-12/04/1994- Işıklı Köyü- Işıklı Köyü * Murat DEMİR-J.Uzm. Onbaşı- Bingöl İli Genç İlçesi-25/04/1994- Konuralp Şehitliği- Gülüç * Kudret ÖZCAN-Shh. Er.- Kars – Kağızman-14/07/1994- Şehir Mezarlığı-Kepez Mah. * Pürhan ÖZBAKIR-P.Er.- Şehir Mezarlığı-Akarca Mah. * Metin KÖKSAL-J.Astğm.- Tunceli-07/05/1996-Trabzon-Bağlık Mah. * Engin ÖZCAN-P.Er.- Hakkari ili Oltuca İlçesi Kızıltepe Mevkii-24/08/1996- Hacıosmanlar Köyü * Cafer HIRÇIN-P.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Alacabük Köyü * Ömer İNCE-J.Er- Eruh-Siirt-30/04/1997- Armutcuk Belediye Mezarlığı-Kandilli * Kenan YILDIZHAN-J.Er- Şırnak – BeytüşşebapKontik Tepe-16/10/2000- Aydın Köyü Kabakoz Mahallesi ...

İSTANBUL VE EREĞLİ’DE YEDİ TEPE

  İstanbul’da olduğu gibi Ereğli’de de yedi tepe olduğu belirtilir. İstanbul’daki tepelerin adı şunlardır: Topkapı Sarayı Tepesi - Çemberlitaş Tepesi - Beyazıt Tepesi - Fatih Tepesi -Yavuz Selim Tepesi - Edirne Kapı Tepesi - Koca Mustafa Paşa Tepesi… Ereğli’deki tepe adları şunlardır: Kuzeybatıda (Çeş)Keştepe (Keşif Tepesi) ve Maltepe, kuzeyde Kaletepe (Heraklea Tepesi), kuzeydoğuda Örencik ve Hacı Hasan Tepesi, doğuda Göztepe (Gözetleme Tepesi) ve Elma Tepe olmak üzere yedi tepeyle çevrilidir. Ereğli halkı dilinde bu tepelerin adı şu isimlerle zikredilir: Aktaş Tepe-Göz Tepe-Kale Tepe-Keş Tepe-Elma Tepe-Doruk Tepe-Gök Tepe.. *** Ereğli’de bulunduğu belirtilen bu yedi tepenin adeta İstanbul’u andırdığı belirtilir. Hatta kaynaklardaki ifadelere göre; Fatih Sultan Mehmet döneminde (İstanbul’un fethine hazırlık için) inşa edilen Rumeli Hisarı için, Ereğli kasabasından taş ve kireç sevk edilmiş olduğu da belirtilir.   Yazar İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eserinde “İstanbul’a kereste...

OSMANOĞULLARI KURULUŞ VE EREĞLİ

  Ahmet Refik’in b u kitabında yazar, 14. asrın ilk yarısındaki Anadolu’daki durumu, Selçuk oğullarının ve Bizans İmparatorluğunun mücadelelerini anlatmaya çalışır. Kitabın 11. Sayfasında: “O tarihlerde İmparatorluğun Karadeniz tarafındaki hududu Sakarya’ya varıyordu. Oradan ötesini, Kastamonu taraflarını Candar oğulları – Sinop’u Pervane oğulları idare ediyorlardı. Amasra ile EREĞLİ, imparatorluk idaresinde idi. Fakat Bizans memurları ile askerleri oralara ancak Karadeniz’den gemi ile gidebilirlerdi. Karayolları kamilen Türklerin elinde idi. Bizans’ın serhat nöbetçileri Sakarya sahillerini beklerlerdi. Sahil boyunca kulelerle ahşap barakalar yapılmıştı. Bu durumla beraber, Türkler Bizans arazisine hücum için gene yol bulurlardı. Hatta imparator Mihael Paleologos bu felakete nihayet vermek için Anadolu’ya geçmiş, fakat Türklere karşı bir şeye muvaffak olamamıştı”. Yazar Ahmet Refik, aynı kitabının 67. Sayfasında Orhan Bey ile Kantakuzinos arasındaki ilişkilere değinilmiş. Şu ifa...