Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OSMAN SÜMER’İN (1950 YILI YAZISINDA) “KDZ EREĞLİ”

  Denizden İstanbul’a uzaklığı 100 mil olan EREĞLİ, Karadeniz’in cenup sahillerinin garbına tesadüf eden ALACA ve BABA Burunlarının teşkil ettiği kendi adını taşıyan tabii bir liman kenarında kâindir. Şimal rüzgarlarına karşı mahfuzdur. Bu itibarla fırtınalı havalarda bütün deniz vasıtalarının ilticâgahıdır. 1945 istatistiklerine göre kasabanın nüfusu 6.375 olup, Zonguldak’a bağlı bir kaza merkezi olması dolayısıyla bütün kazanın mesahası 1165 km mürabbaı ve 121 adet köyü ile nüfusu 53.606’dır.  Fakat 20. asrın başlarında Zonguldak’ın inkişafı ve nihayet Zonguldak demiryolunun yapılışı Ereğli ve Ereğli limanına ehemmiyetini kaybettirmiştir. Tabii bir liman olması dolaysıyla son yıllarda yapılması kararlaştırılıp inşaata başlanan dalgakıranlı, rıhtımlı ve asri vasıtalı bir limandan sonra Ereğli’nin fazlasıyla inkişaf edeceğine muhakkak nazarıyla bakılabilir. HERAKLES: Ereğli’nin kuruluşu ekseri şehir ve kasabalarımızda olduğu gibi efsanelerle karışmıştır. Buna göre, M.E 560’da ...

KAFASI KARIŞIKLAR VE ÇAT(IŞ)MA

  Ereğli Hakimiyet’te UZUN MEHMET’i işlediğimiz “Çakılan Çakmacılar” başlıklı yazımıza Faruk Hikmet Doğancı adı(rumuzu)yla (ki adının gerçek mi takma mı çakma mı olduğunu bilmiyorum!!) şu yorumda bulunduğunu gördüm: “İyi hoşta herkes yanlış siz doğru öyle mi, Erol Çatma adlı Zonguldaklı yazar da size fena çakmış”. (Sevinmiş yaa). Bu yorum sayesinde Zonguldak’ta yaşayan Erol Çatma’nın şahsımızı hedef alan (Zonguldak’ta yayın yapan SUSMA’da -25.05.2016- yayınlanmış olan) yazısını aradık ve (geç de olsa) bulduk. Yazının başlığı  “ATMA RECEP DİN KARDEŞİYİZ”  idi. Yazıyı okuyunca ilk tepkimiz “ALLAH ALLAAAHHH” oldu. İkinci tepkimiz “yazdığımız UZUN MEHMET kitabımızda yalanlar mı yazdık acaba” cümlesi ile oldu. Çünkü yazıdaki başlık “söylediklerin hep yalan, abartma ancak biz bunun farkındayız” anlamında kullanılan bir sözden-deyimden atılmıştı. Erol Çatma “Recep Çetin, Gürdal Özçakır ile kalem kavgası mı desem, daha da ilerisi mi desem bilemem de, en uygun ifadesiyle kapışmışl...

“SULTAN ORHAN’DA BAYRAM SABAHI”

  Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM SABAHI adlı şiirini bilirsiniz. Bir bölümünü hatırlayalım: Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum; Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi; Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi, Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim. Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını Görüyor varlığının bir yere toplandığını; Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses; Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi, Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! … Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine. Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması yolunda olağanüstü çabalarını gördüğümüz ORHAN GAZİ’nin de niyeti, “Anadolu gök kubbesi altında hoş bir sâdâ bırakmaktı”. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Sul...